bir kahve meselesi
Kapının zili çaldığında cezvede eski usul pişirmeye başladığım kahvem güzel bir göbeklenme fıkırdama yaparak taşmaya doğru yavaş yavaş ve sanki bundan bunca yavaşlıktan özel bir keyif alıyormuş gibi usulca yükseliyordu..kapı hınçla çalıyor gözlerim kahvede saniyelik o son anı yakalama isteği..ayaklarım koşarak kapıya gitmek istiyor ellerim cezveyi bırakamıyor gözlerim kahvenin köpüğünün hareketlerinde çakılı kalmış ve o saniye uzuyor uzuyor sonsuz bir an gibi oluyor..tek istediğim tam da cezvenin kenarına o öpücüğü kondurduğunda kahvenin köpüğü müthiş bir yaşama sevinciyle işte tam o anda ateşle temasını kesmek sakinleşmesine çok da fırsat vermeden büyük beyaz fincanıma kahverengi mutluluğu boşaltmak..hayatın fırsat vermediği gibi,bir andan diğer ana geçişin savruk ,hırpalayan, şaşırtan, yakanı bırakmayan oluşları gibi neydi ne oldu dedirtmek..yani köpüğü ile kahveyi aynı anda beyaz fincanın derinliğinde dinlenmeye bırakmak..ama hayat o anda beni güneşte kalıp kurumuş çamaşır ipi...