Niyet, eylem ve anlam



"Yatağımın karşısında bir pencere var. Odanın duvarları bomboş. Nasıl yaşadım on yıl bu evde? Bir gün duvara bir resim asmak gelmedi mi içimden? Ben ne yaptım? Kimse de uyarmadı beni. İşte sonunda anlamsız biri oldum. İşte sonum geldi. Kötü bir resim asarım korkusuyla hiç resim asmadım; kötü yaşarım korkusuyla hiç yaşamadım."            Tutunamayanlar, Oğuz Atay

Nisan lalezar idi. Gülzar vaktidir Mayıs. 
Kalbini genişletmek, ruhunu hissetmek isteyen temaşa etmeli tabiatın sinesindeki ayetleri. Göğe bakmalı en çok. Denize, sonsuza, yeşile ,dağa, boşluğa, gece vakti semaya. 
İlle de insana insanlara ,gözlere ,ellere işlere, seslere. Dış alemde seyretme, şahit olma talimini yapan iç alemine döndüğünde gizli lisana biraz daha aşikar olmuş hallerde devam edebilir seyrine.

Yavaşlamaktan durmaktan çokca bahseder olduk . Ne eksikse o dile çok dolanır ya o minvalde. Bütün bu seyr ve şahit olma için lazım olan bir şey , o kesin de nasıl? 
Çok koşturmalı işler yapıyor olmaya gerek yok hızlı yaşayanlar arasında olmak için. İç dünyamız kafamız duygularımız öyle bir akış halinde ki evinde ya da tenha bir sokaktaki dükkanın köşesinde zahiren sakin bir hayat yaşayanlar bile şu tvlerin hızla geçen alt yazıları gibi an be an akıyor. Çoğunlukla bu halden ani bir çarpma ile afallayarak ( hayatın getirdiği ani olaylar ) çıkabiliyoruz. 
Şok edici bir şey olmadan kafayı bulanık günlük hayat akışından çıkarmak özel bir çaba ve emekle  yani galiba çalışma ile olacak artık.

Anlam böyle sakin anlarda hani ağaç gibi çiçek gibi durduğun anlarda gelip eline konan bir kelebek. Anlam için diyorlar ki seni aşan bir şeydir zaman ötesidir. Seni senden soyan yeni bir benlik haline eriştiren şeydir. 
Varolmanın tadıdır bence. Geçip gittiğin bu almeden ne gördün anlat deseler geriye kalandır. Ne yaptın deseler gösterdiğin çabandır. 

Tecrübe etmeden bilemeyeceğimiz yeteneklerimiz var hepimizin. Hiç bateri çalmadan nerden bileceksin o yeteneğe sahip olduğunu. Hamur yoğurmadan, tırmanmadan, eline iğneyi, fırçayı ya da alet edevattan bir şeyi almadan. İmkanlar nispetinde herkes kendini bilmek tanımak yeteneklerini keşfetmek için en azından bir kaç kez denemeli bir şeyleri. Burda ilgi veya istek az çok yol gösterici gibi olsada ona da fazla takılmadan bazen canının hiçde istemediği hatta sana çok ters zıd sandığın bir işi eylemi de mesela mantı yapmak, tamirat işine kafa yormak, oturup iki satır yazmak yani güzel iyi faydalı cinsinden bir şeyi denemek çok öğretici olmaz mı?

Başlayıp bıraktığın işleri ''maymun iştihalı''  ''başarısız''  ''sonuca erişemeyen boşa çaba''  gibi kalıplarla ne sen ne de diğer insanlar tarafından yaftalanmasına izin vermeden sadece denemek ve bu kadarından bile bir şey öğreneceğini bilerek kendi dünyanın benliğinin keşfi yolundan bir gayret olarak görmen gerekmez mi?

Kötü yapacağım diyerek yapmadığın ve hiç yaşamadan geriye boş bir kağıt gibi uzattığın ( ki asla boş kalmaz senden başka herkesin izi olan bir karalama halini alır bırakırsan ) hayatını, sana verilen yaşam süresini gerçekten böyle mi teslim edeceksin?

Sen nasıl başkalarına bakıyorsan başka insanlar da sana senin yapıp ettiğine bakıyor. Onlara eyleme geçmenin eylemenin nasıl güzel bir öğretmen ve olma haline en yakın yol olduğunu sende izlemelerini istemez misin?

Yapmanın bilgisi...Bilirsin öğrenirsin ama yaptığın zaman bilmen de değişir.

Önce güzel bir niyet ile hadi çık yola.
Niyetin seni eyleme, eylemin bilgiye, bilgi ile seyrin anlama yol olsun.

Neşe




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

selam Mardin

mektup-iki

kentsel dönüşen yaşlanıyor