11

O sabah yerinden kalkamadı. Bacağı kımıldamadı bile. Güneş odasına tülün ve perdenin ardından tüm gücüyle sızıyordu. Konuşamadı. Eli telefona uzanamadı. Gün öğleni mi bulmuştu. Kış güneşi parlak olur sabahları insanın gözüne girer ve bu onu hep rahatsız eder. Biliyor bunları ve düşünüyor. sadece düşünebiliyor. Bedeninde bir acı var mı diye yokluyor ruhuyla. Duyuları hiç bir cevap vermiyor. Kol kımıldamıyor. Bacak hareket etmiyor. Ağzını açamıyor. Oysa aklı yerinde. Rüya mı? Kabus? Hayır değil. Alt kattaki ailenin sesleri her zamanki düzende akıyor. Kadının sesi, kapıların açılıp kapanması, çocukların okula gitme telaşı.Sonra başlayan müzik. Her gün başka bi tarz dinliyor kadın. Bazen beğeniyor onun dinlediği müzikleri bazen hiç hoşlanmıyor. Kendi de şu anda kalkmış yüzünü yıkamış kahvaltısını hazırlıyor olmalıydı. Evet seslerin düşündürdüğü akış bu. Kendi koptuğu akış...
 Telefona bir uzanabilse. Sesi çıkıyor ama ağzı oynamıyor. Nasıl olcak. Gündeliğe gelen kadının günü mü bugün. Hayır çarşambaydı o. Bugün ne? Dün duruşma vardı demekki cuma. Artık emekli olmuyor musunuz demişdi adliyedeki memur gevrek gevrek gülerek. Tek başıma bir hayatım var. Onca tecrübem ve vaktim. Niye emekli olayım. Artık sağlığım yok ama. Felç mi bu? Durmak mı? Düşünüyor, yanaklarının ısladığını farkediyor irkilerek. Beklemek zorundayım. Ya kardeşi arar onu gün içinde ya da ofisden kız. Ulaşamayınca bulurlar elbet evde. Bulunurum diye düşündü. Ararlar. Burdayım. Kımıldayamıyorum.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

selam Mardin

mektup-iki

kentsel dönüşen yaşlanıyor