Susamın açamadığı

Seni düşündüm. Az önce yemyeşil diri yapraklı bir bağ pazıyı serin ve usul akan suyun altında yıkarken. Tek tek yaprakların üzerinde ellerim yavaşça hareket ederken aklım bambaşka kelimelerin peşinde hızla koşmaya başladı. Onca kelimeden izini sürebildiğimle buradayım, üzgünüm çoğu kaçtı gitti. Sıklıkla böyle oluyor. Nedendir bilmiyorum, bedenim rutin ama bildiği için rahatça yaptığı bir işle meşgulken, zihnimde öyle şeyler oluyor ki, o anda bunları kayıt altına alabilsem müthiş şeyler çıkacak meydana ve ilk ben hayret edeceğim. Ama olmuyor geriye çok az şey hatta onlarında muadili, belki zayıf bir hatırası kalıyor. 

Seni düşündüm derken en son yazdığım mektuba verdiğin cevabı milyonuncu kere okudum ve sana konuştum. Sadece bir kaç kelimenin gölgesinde mahcup oturan ve sözünü sakınan seni getirdi gözümün önüne o mektubun. Neden saklanmaktan vazgeçmediğini neden cesareti yanındaki insana bıraktığını? Evet korkuyordun. Görülmek isteyen ama bir çift gözün ona baktığını fark ettiği an saklanan o çocuk hükmünü sürdürüyor sende. Oysa kocaman bir adamsın dışını gören herkesin nazarında. Saklandığın sandıkta seni bulmaya ben gönüllü oldum. O eski evin bütün odalarını, kuytu karanlık tozlu köşelerini, havasızlığın zorladığı anlarda, gece karanlığına ve sadece bir mum ışığının rahmetine dayanarak yavaş ama emin adımlarla dolaşmaktan vazgeçmedim. Duyuyordum sesini ve sen de beni. Büyüleyici bir müziğin esiri olmak gibi. Sadece kısa bir cümle söylüyordum. Yaklaştıkça saklanmaktan , beklemeye geçtiğini fark ediyordum. Ne kadar cüretkar olabilir sorusu mu vardı? 

En kısa mektuplarıma yazdığın uzun cevaplar nasıl da laf kalabalığı ve bak buradayım bul beni ise, uzun uzun yazdığım tek mektubuma verdiğin o kısa cevap ne demek?  Buldun beni mi, şimdi tekrar saklanacağım mı, teslim oldum mu, şimdi ne yapacaksın meydan okuması mı? Bunları düşünmeye ve yazmaya değersin. Çünkü sende benim olan bir şey var. O ne bilmiyorum görünce hatırlayacağım, hani bilmek hatırlamakmış ya. Ve bende sana ait bir emanet. O çocuğa bir emanet. Sonrası önemli değil. Yıldızlar çarpışır ve yok olmazlar başka bir şey olur, eski varlıkları dağılır yeni varlıkları kurulur. Hayat daima diri.. Çünkü Hay.

Bir de hani okumaktan hoşlandığım hikayeler var ya onlara benzeyen bir hikaye kurgusu oluştu pazı yaprakları ve suyun diriliği ile meşgulken. Yazmak isteyeceğim o kurgu da kayboldu işim bitene kadar. Zihnimin de bir uzay boşluğu kalabalıklığında olduğunu düşünürsek muhtemelen tam olarak kaybolmadı, süzülüyor ve bir başka kurgu ile çarpışıp yeni bir oluşumda yer alacak. Bekleyeceğim. Çünkü sandığın yanındayım ve geri dönüp gidemem. Çok yol yürümenin yorgun sızısı teslim alıyor tüm mest ediciliğiyle. Burada bekleyeceğim. Bunu biliyorsun. Bir de bunu bil; şu koskoca kainatın devran ederken zerresine kadar bildiği o kesin bilginin diri tutan hissinden bir pay var bende..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

selam Mardin

mektup-iki

kentsel dönüşen yaşlanıyor