21

 

- Kulağıma çalınıverdi şu cümle "Sümer mitolojisinde tanrılar bir şeyin adını söylemekle o şeyi yaratıverirdi" bir belgeselde geçiyor, geçerken takıldı..isimlendirmek yaratmanın bir şekli değil mi diye sordum kendime..yani kendi yaşantımızın içinde de bakarsak bir ilişkiye bir duruma bir olaya kalkıp isim verdiğinizde o bir şeyi bir nevi ortaya koymuş hatta sınırlarını çizmiş olmuyor muyuz..hüzün dersen başka oluyor keder dersen başka, tanışıklık dersen başka arkadaşlık başka..bu uğurludur dersen başka off kötüye işaret dersen başka ki islam inancında hayra yormak vardır mümkün olduğunca olayları yorumlama şekli için bu öğretilir ve tavsiye edilir..bu başkalıkları anlaman için de kelimeler haznen geniş olacak, hangi adı verdiğinin de nitelik ve içerik etkisini bilecek belki sezeceksin..hoş bazı zamanlar bir ad koymayıp var etmeme çabası da olabilir..

- konuşulmayan konular bu isimlendirmelerden bir kaçış mı?

- sezmek sezgi ne kadar var hayatında..nasıl beslenir kuvvetlendirilir bu..insanın görünmeyen bilinmeyen durumlara da açık görünmeyen bilinmeyen bilgi duyu kanalları var bu kesin..çok az takdir edilen pek güvenilmez bulduğumuz bir yer ne de olsa madde dünyasında geçerli kanıtlı değil..ama hayati..sezgi biraz da az bilmeyle gidilen başka türlü bir yol değil mi? çıplaklık istiyor o yol, malumatla kuşanmışlık değil..

- bak tam burada yenice öğrendiğim bir kelime " ımızganmak" bulunsun elinde dilinde :) belki benim bu yazdıklarım ımızganmaktan neşet ediyor..ama sezgiye yakın çünkü akıl uyanmadı tam olarak.

- dün yağmur altında tam da havanın kararma saatlerinde yürüdüm..ıslakken de başka güzel dünya..bir de kar yağmış beyazlamış halini görsek yeniden..olur inşallah..

- bazı eşikleri aştığını fark etmezsin bir bakmışsın aa böyle olmuş şurdaydım buraya gelmişim dersin..fark etmeden de oluyor yani..belki hissettirmiyorlar..kolaylaştıranlar var..olsun kolay olsun güzel olsun olan hayırlıdır zaten. :)


Yorumlar

  1. Sezgi hayatımda hep vardı, özellikle küçükken.. Sonra korktum ben ondan, ama çok korktum ve onu dinlememeye duymamaya çalıştım. Bir dönem küstük birbirimize. Sonra nasıl oldu bilmem, ince bir sızıntı gibi bir çatlaktan, çıkıverdi yine, girdi hayatıma. Bu sefer ondan korkmamayı, onunla el ele yürümeyi öğrenmeyi denedim. Bunun da tek yolu "anksiyete"ye açılan savaş sanırım, sezgi ile anksiyeteyi özdeşleştirirsen olmuyor, sezgi ile çıplak hissi özdeşleştirmek lazım dediğin gibi... Ama öğreniyorum, daha öğrenemedim....

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

selam Mardin

mektup-iki

kentsel dönüşen yaşlanıyor