hikaye denemesi..


Gün, yorgun ayaklarını akşamın serinliğine doğru uzatıyor bu saatlerde. Sade ve sakin bir köşe kafe. Denize doğru giden ya da dönen insanları oturduğun yerden seyretmek mümkün. Dönenlerin üzerinde asılı kalmış güneş ışıkları tenlerinde parlarken, denizin tuzu saçlarına yapışarak yolculuğunu sürdürmekte kararlı. Gidenler ise artık bu saatte o tuzdan kurtulmuş temiz, ferah, yeni giyinmiş, tazeliğini süslemiş geceye hazırlanmış. Yemek ve eğlence için ya da sadece günü bitirmek için mekan seçme telaşında.

Beyaz gömleği ve simsiyah saçları ile karakalem resim gibi. Sigarasını söndürürken;

- artık hayatın olağan seslerini dinlemeyi daha çok tercih ediyorum diyor..aslında hiç bir şey duymak istemediğim zamanlar daha çok oluyor..müzik bile ki biliyorsun çok severim..ama dışarıyı dinliyorum...evimin balkonunda oturup bir kaç ağacın arasında dolaşan türlü çeşitli kuşun sesini, kediyi, köpeği, caddeden gelen korna sesini, çocuk bağrış çağırışlarını, bir kadının ya da adamın konuşma, öksürme kapı açma kapama seslerini..sokağın hayatında akan sesleri.

Onu dinlerken yanımızdan geçen ihtiyar kadının küçük çantasından bir melodi yükselmeye başlıyor..Çiçekli elbisesi, kısa beyaz saçları ve yavaş, zarif hareketleriyle yanımızdaki boş masaya oturuyor kadın. Hiç acele etmeden. Telefon portofinoyu yükselen bir sesle çalmaya devam ediyor ama o açmıyor. Annecim telefonunuz çalıyor diyor yanındaki daha genç yaşlı kadın, terlemiş ve saçlarını tepesinde toplamış, sanki koşmamak için kendini zor tutan ve bu tutma halinden dolayı aşırı yorulan biri gibi geliyor bana, ezberlenmiş bir yavaşlıkla hareket etmeye çabalıyor. İhtiyar kadın ne sipariş edeceğini söylemeye başlıyor çantasına yine sakince uzanırken..Kendi ritminde akmaya kararlı ihtiyar kadını bir film sahnesi izler gibi birlikte izliyoruz..Bana bakıp gülümsüyor ve yeni bir sigara yakıyor.

- neredeyse yüz yaşına yaklaşan babaanneme susamlı ekmek alıp götürdüğümde sevinmesini çok seviyorum..en mutlu olduğum anlar ona susamlı ekmek aldığım anlar olabilir diyor gözleri ışıl ışıl..Neredeyse babaannesinin kucağındaki başını ve o titrek buruş buruş zayıf incecik ellerin o siyah saçlarda dolaştığını görebiliyorum..

- bateri çalıyordun değil mi yani eskiden?

- evet hastalıktan önce..üniversiteden sonra da devam ettim bir süre..biliyor musun bateri çalmak beynini en az sekiz on parçaya bölmek ve her birini eş zamanlı çalıştırmak anlamına geliyor..bateride zor şarkıların kolay, kolay görünenlerin ise zor çalındığını kimse bilmez..ve sana ortamlarda satılacak bir bilgi daha vereyim, metalica dahil pek çok grup , müzisyen İstanbul' dan alır zilleri ve davulları..çünkü mehteran takımından kalma bir en iyi olma söz konusu..duruyor. Ne güzel dinliyorsun, saçma sapan şeyler anlatıyorum sana kusura bakma..

Oysa anlatması önemli olan, sadece konuşması ne anlattığı önemli değil..Kayıp gitmesinden korkuyorum ama bunu ona söyleyemem. Hayatın bir yerlerine çok zayıf da olsa tutunuyor ve o ellerin yorulmasından korkuyorum. Sorularımı yutuyorum sadece kenarından dolaşıyorum asıl şeylerin..O ne kadar neyi anlatmak isterse..

- yoldaşlık..evet aradığım bu istediğim bu sadece..serseri halime aşık olup gelen kadınlar serseri olduğum için terk ediyor..değiştirme, yük olma, yük alma..sadece yanımda yürü..bunu istiyorum bu kadar mı zor..çok mu zor bu..bir de dinginlik..belirlilik..

- zor ama imkansız değil..hayat mümkünler alemi..

Kahveler ve zamanımız eş zamanlı bitiyor. Kalkalım mı?

Cadde kenarından yürürken önümüzde eliyle bisikletini çekiştiren çocuğa sesleniyorum "hey Ronaldo" formasının arkasında bu yazılı..Tereddütsüz dönüp bakıyor..Sarı-kahve saçlarıyla cin gibi bakan gözlerini görünce gülümsüyorum..Yardım edeyim mi..Bisikleti zor bir yerden geçirmesi gerek ve bunun için bakınıyordu ben seslenirken..Altı yedi yaşlarında. Bisiklet sanki ona biraz büyük boy..Hayır diyor ben hallederim..Peki diyorum ama gözüm onda..Yanından geçip gidiyoruz..Arkamı döndüğümde başardığını görünce iyi eğlenceler diyorum gülümsüyor.

Şurdaki adamı görüyor musun, diyor yürürken. Her gün gelip burada bu saatlerde kahve içer. Önünde bir defter vardır arada yazar..Sonra kimseyle konuşmadan gider..Ne yazdığını çok merak ediyorum..Sence ne yazıyor?

Belki bir blogu vardır, o blogda yazmak için hikayeler avlıyordur hayattan, belki hafızasından yaprak yaprak dökülenleri toplayıp ateşe vermeden önce kelime haline dönüştürüyordur, belki biz de onun hikayesinin bir yerinden geçeceğiz birazdan zira o da bize bakıyor, belki de ben onu hikaye edeceğim için tuttun bana gösterdin ve anlattın bilemeyiz.

Çocukları ve yazmayı hala çok seviyorsun, bunun değişmemesi bile umut veriyor..diyor.

Gülüyoruz.




Yorumlar

  1. aaa o kahve içip yazan adam ''mithad selim '' olabilir.hikaye denemesi iyi olmuş,sonrasında daha iyi de olur bence

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

yazmak meselesi

hzr-2

hzr-16