mektup-üç
Sevgili Şukufe,
uzun zaman oldu sana yazmayalı, biliyorum çok da umurunda değil bu zira sözcükleri giyinmeden de manalarına erişmek mümkün diye savunuyor, konuşmanın aslında anlaşmayı engellediğini söylüyorsun..hatta satır aralarında, boşluklarda, söylenmeyende akar asıl anlam diye kaç kez söyledin..hep mi susalım yani dostum hiç mi şu güzelim kelimelerle salınıp gezmeyelim alemde..seni serseri kadın aklından geçen cümleyi hissediyorum :))
aşkın başka olduğu kızıl kasıma geliyoruz işte..yılın sonuna giden tramvayımız sondan bir önceki durağında..ah insan ve oyuncakları..canım aylar günler de onlardan değil mi...rakamlar, çizgiler, işaretler ve pek çok şey gibi...
sevgili C. blogunda demiş ajanda hem de ece olanından hediye olsaydı ne güzel olurdu demiş...ajanda tutmaktan ne kadar uzak olduğumu düşündüm..hayatımın en ajandalı dönemini hatırlıyorsun değil mi :) sevgili müdirem nasıl güzel ve özenli ajanda tutardı ondan öğrendim nedir nasıldır..ben gelişine yaşayan gidişine ortalığı toparlayan akşam elde kalanlara sarılıp yatan bir insandım oysa..ama işte o ara bir kariyerimsilik nevrozu gelmişti sanırım işimin yerini adını ünvanımı şeklini içeriğini değiştirmiş buna uygun kendimi geliştirmeye kalmıştı ya gerisi hah tam o dönemlerdi..rol modelim de şahaneydi doğrusu..şimdi Allah için az şey öğrenmedim o iki yıllık maceramdan...ve az şey yaşamadım..meğer dünya her yerde farklı hızda ve renkte dönermiş hatta bazı yerlerde vida misali yere doğru girerken bazı yerlerde göğe pervane misali uçururmuş..o yüksek topuklar da havada nazlı nazlı sallanırmış :))) ne günlerdi yaaa..neyse o ara işte ajanda..yok olmadı ama ben kendime hedef koyduğum bene giderken çok sıkılmaya başladım hem canım niye ben o bene gidiyordum bu ben çok mu ben değildi peki kimdi..insan ilerde olacağı kendine sevdalı şimdi olduğu kendini parçalayarak koşuyor ya hep havuç peşindeki at misali..işte o arada en çok kendi yaşamadığı güzelim kendinin hakkına fena giriyor diyeyim..bunun hakkını ben benden sorardım da sonra helalleştim..ama ajanda iyidir tutabilene..laf aramızda seviyorum biliyorsun kırtasiye lakin defterler var kenarda boş boş bekliyor..onları dolduracak kadar derin ve çeşitli şey yaşamak nasip olur mu, olur olur inşallah..derinlik diyorum bu ara derinlik lazım..engin ol gönül der ya türküde o hesap engin ve derin olmak..bunu konuşalım senle ne dersin..
dün poğaça ( ayy yumuşacık ne güzel bir şey şu hamur yaa )yaparken çocuklara bugün için bir plan yapmıştım kafamda..nasip diyorum hep nasip dediğim için kızıyorsun ama bugün o planın ucundan bile geçmeyen bir gün yaşadım..rüzgarı kontrol edemezsin sadece pencereni kapını kontrol edebilirsin..o da evsiz değilsen..kötü değildi iyi de değildi günlerden bir gündü işte sadece planı kustu..eskiden yani daha gençken buna üzülür öfkelenir falan filan olurdum..şimdi bu hal yani olanın yanında yürümek yani yürümeye devam etmek her halükarda olanla yaşamak sanki iyi geldi..lakin yaşlanmayla ilgili bir takım gözlemlerim sonucu farklı korkularım oluştu dostum..içini iyi doldurmalı insan o vakte erişene kadar zira dışından başlıyorlar soymaya..ve için hazır/huzur halinde değilse off ki off..korkuyorum olgunlaşmadan yaşlanmaktan..mesela bugün geçerken bana uğrayan sevgili S. dikenleri çıkmış hatta büyümüş..anlattığı şeylerde kendine batanın kendi dikeni olduğunu fark etmiyor..oysa sen kaktüs değilsin yumuşat biraz şu çıkıntılarını diyemedim..içimden gelmedi..ben mi düzelticem elimde cımbız tek tek diken amaaannn..
biliyorum okuyorsun burda yazılan her şeyi..her satırı, her yorumu her cevabı..sonra yüzünde oluşan ifadeleri tek tek çizebilirim şurada beyaz sayfaya..kenar süsü gibi yaşamak yerine karalamalarla dolu bir sayfanın içinde dolaşmayı tercih eden ayakların, en kirli yerinden tutup hayatın sonra en beyaz yerine dokunmadan geçmeyen ellerin..fotoğrafın arabısın..gülme..büyük iltifat ettim :)) aşkdan ne haber desem o kocaman yüreğin dolmadı dünyaları içse değil mi...senin aradığın aşk şarabı bu alemden değil diyorum sana..hoş bir ötesine geçmedim ki ben şu atmosferin diğer bir alemden bahis açayım..oysa sen bilirsin bunları da bilirsin, bilirim..çok uzattım kısa kesmeli..
yine hiç bir şey söylemeden bir ton laf etmişsin diyeceksin bana :)) napim lafı uzatmak da hasretin şanından..
özledim seni..
bende özledim bende:)
YanıtlaSil:) özleyenler özlediklerine kavuşsun o zaman..hadi mumlara üflensin :))
Silbugün çöp kutusu üzerine dikili kaktüslerin yanından geçerken şunu düşündüm; yahu bu cancağızlar kışın donmaz mı? adı üzerinde kaktüs yahu, sıcak çöllerin bitkisi.... yazın hiç aklıma gelmeyen detaylar kış yaşlaştıkça gönül yarası halini alıyor........
YanıtlaSilözledik evet :)
kaktüsler başlarının çaresine bakar bırak onları dert edinmeyi sevgili C. kış yaklaşıyor asıl mesele bizim donup kalan gönlümüz nasıl çözülecek, hangi ateş hangi kuytu hangi sıcaklık! .....özlem daima evet :)
SilSana bir sır vereyim kırtasiyelere, defterlere oldum olası bende bayılırdım. Onlara bakmayı, satın almayı, üzerlerine bir şeyler karalamayı, kalemi o sayfalarda gezdirme hissi, eskiden –eskiden diyorum ama belki yirmi yıl önce Levent diye bir matbaa vardı. Bir kaftan Serisi çıkarmışlardı kapaklarında kabartma desenli kaftan motifleri yanları yaldızlı. O serinin her birini almıştım ama onlara yazmaya kıyamadım bir türlü. Hala kutularında öylece duruyorlar. Bir de gıpta diye de bir marka vardı özel İstanbul serisi çok güzeldi.
YanıtlaSilYa yaşaldık sanırım, yaşlandık mı? Olgunlaşmadan mı? Olgunlaşmak nedir ki? Meyve gibi mi, zamanla mı? Öyle olsa dünya milyarlarca yıldır var olgunlaşmış olması gerekmez miydi? Yoksa bilgi mi olgunlaştırır insanı? Ama bilgi hep aktı. Ne çok peygamber, filozof, düşünür geldi geçti her biri bir şeyler aktardı. Gizli kalmış bir bilgi yok gibi. Ama etrafa bakıyorsun demek ki bilgi de olgunlaştırmıyor.
Yoksa doğru zamanı mı beklemeliyiz peki madem kader üzerine akıyor zaman, o zaman doğru zaman ya da yanlış zaman kavramları da birer hurafe değil mi? Yoksa hep kendi kendimize mi oyunlar oynuyoruz?
Son olarak ta bin selam, en güzel kelam.
sondan başa alarak bin selam, en güzel kelam üzerinize olsun :)
Silburada herkes çok iyi sır tutar bütün sırlarınızı yazabilirsiniz emin olun..hatta arada sır olup yitenler oluyor sonra vakti geliyor tekrar zuhur ediyor hiç sormuyoruz ne oldu diye :)
o serilerden haberim olmasa da size de sorayım peki ne olacak o defterler, kitaplık süsü mü, boş sayfaları ile ölüp gidecekler mi..yapmayın acıyın onlara..her ne amaçla var olmuşsa o amaca hizmet etmediğinde eşya dahi çürüyor efendim tecrübeyle sabit aman diyeyim.
ben yaşlanmadım henüz, lakin dert edindim bu olgunluk mevzusunu..elma değiliz ki dalda durarak di mi efendim..sorularınız ne kadar yerinde ve kafa karıştırıcı..tam sevdiğim tür..anafor etkisi ohh miss..:))
sırlar biraz da o soruların arasında hayalet gibi dolanıyor sanki..hımm..düşünelim..