Kayıtlar

- S -"susamlı ve yoksul şiirler yazacağım"*

Son hafta..  sevgi..aslında en büyük derdimiz sevgi zannediyoruz ama değil, anlaşılmak..ha sevdiğini daha iyi anlarsın falan diyeceksin yok değil alakası bile yok..seni en iyi anladığını düşündüğün insanları düşün..aranızda değil sevgi herhangi bir tanışıklık bile yokken bazen, bir anlık ortak mekan paylaşımından yahut bir cümlenin başından sen sonundan onun tutmasından öyle denk gelişler olur ki bütün kalbin tam olarak anlaşılmışlığın mutmainliğiyle mayışır.. ve bu sevgiden bile daha iyi gelir..tabi ki sevmek sevilmek emek birliktelik çok önemli ve gerekli lakin yeterli mi tartışılır..anlamak/ anlaşılmak ise emekle alakalı mı emin değilim..belki dikkat ve özen ama işte o da değil..nedir bilemedim çünkü hiç tanımadığım hiç emek vermediğim insanlarla bunu paylaşmışlığım var..belki benzer hikayelerden geçmek ama en temelinde hepimizin hikayesi benzer...tüm çeşitliliğine rağmen hemde.. yol çekiyor canım, uzun ve yalnız bir yol, yolculuk..rahat olduğumu hissettiğim bir hal yolculuk hal...

- R - "rüzgâr çanısın, rüzgârın diline dolanırsın "*

" Bugün Pazar, bir şiirin bitirilebileceği en münasip gün. Bir yandan sardalye konservemi yerken, bir yandan da Zeyna ve Miss Marple' a söylemem gerekenleri kafamda toparlamaya çalışıyorum. İçimde her Pazar olduğu gibi kötü bir şey olacağına dair kuvvetli bir his.  Ama yabancı değil ve hatta müptelasıyım. " kadehinde zehir olsa ben içerim bana getir. "      " Birleşebilir mi aşk ihtirasla. O güzel başını göğsüme yasla." Kötü şarkılara alıştım. Sebebini bilmiyorum." sevgili didem' in pulbiber mahallesi adlı şiir kitabının sonlarında Kendim Ettim Kendim Buldum başlığı ile yayınlanmış düz yazı ile şiir arası gelip giden bir metinden ilk paragraf yukardaki alıntı..bugünün fotoğrafına uygun buldum..paylaşmak istedim..özellikle pazar kırgınlarına ithaf ederim.. R; resim, radyo, rüzgar, radar, radyasyon, röntgen, rıza, refik, rahat, rest, red, remil, rast gelsin... *şimdiden bir hatırasın, didem madak

- P -"plastik çiçeklerle ziyaretime geldi hayat "*

  Dün akşam yine arkadaşımla buluşup, beyoğluna ders için gittik..vakit daha vardı ve onun canı profiterol çekiyordu..inci ye gittik..her zaman hareketli mekan ve değişmeyen lezzet..sokak ışıl ışıl süslü..kursta artık daha kalabalığız, yeni insanlar dahil oldu..suyun debisi nasıl değişecek göreceğiz.. dönüş kül kedisi olma saatine az kala :) neyse ki sokakta kül kedisi olmadım evde oldum..bir kedi gibi kıvrıldım uyudum..çünkü bugün de başka bir program var..durup durup her şeyin peş peşe harekete geçmesi yasası..güzel bu memnunum.. yeni ay bugünmüş..yarın bir recep yani üç aylar geldi..sanki daha yeni ramazan yazıları yazıyordum.. ah yanılgısı insanın bitmeyen zaman sancısı..tüm bu olanlar için çok şükür, çok şükür.. P; papatya, patates, pamuk, pul, para, paris, pus, pazen, pelin, parti, parmak, prinç, patlıcan ( patlıcanlı pilav mı gelir insanın aklına bunu yazarken tövbe yaa :))) *çalıkuşu'nun z raporu, didem madak

- Ö - "öldüğü gece terliklerindeki izleri okşadım"*

Hayat ne kadar sıcak bir kelimeyse ölüm de buz gibi soğuk..sineztezi durumum yoksa da çağrışımsal belki kelimelerin bir hissi rengi hatta kokusu olduğunu düşünüyorum..gül deyince o koku da geliveriyor burnuma ya da pamuk ile beyaz yumuşaklık hissi..ölüm karanlık soğuk ve ağır bir kelime...ne zaman karşılaşsak tosladığımız bir duvar sanki..kimi zaman kapısını aradığım bir duvar..ötesinde sevdiğin insanlar olunca dibine çöküp kaldığın.. özünde ölüm olan hayatlarımızla ne yapacağımızı şaşırıyoruz bazen galiba, unutmaktan başka çare kalmıyor..ve unutuyoruz..çünkü oyun devam ediyor..hayat oyunu..ve bugün ne olacak..var mı böyle bir heyecan..olmalı sanki..çünkü hayat süprizli bir oyun..tamam bazı süprizleri pek hoş değil ama yine de merak uyandırıyor..biraz daha oynama vaktimiz varken en azından tadını çıkarmalı..güzel oynamalı.. bilemiyorum.. Ö; öz, öyle, önsöz, özen, ömür, ömer, örgü, önlük, özlem, önsezi, öteki, öbek, özür dilerim... *siz aşktan n'anlarsınız bayım? , didem madak

- O -"orda, uzakta, kalbimin en doğusunda "*

Güzel bir akşam oldu..sinemaya gidelim mi dedi arkadaşım ve hemen ona önerilen film için iki bilet aldı, organizasyon bizden sorulur :)  hava tüm şartları zorlayarak yazın sonbaharla dans ettiği ılık-serin akşamları taklit ediyordu ve bu insanın içine güzel şeyler üflüyordu..hani şeytan neler demiyor ki oturup iki sohbet etsen ooo kalk gidelimle başlayan ne maceralar..ama şimdilik olmaz şeyto sen biraz daha ikna çalış gel..o da bana ikna edilmişlerle yola çıkılmaz deyip sırtını döndü ama bilirim çok kısa sürer küskünlüğü öyle uzak duramaz benden, gelir yine dolaşır etrafımda...hoş bazen ben ona öyle şeyler anlatıyorum ki tövbe deyip yerinde duramıyor :))) ah şeyto sen de illallah ettin mi bizden...neyse ya bak lafa nasıl sızdı seherin bu vaktinde...eüzü... hava güzel, kadıköy canlı, ışıltılı ve hareketli, film iyi ki izledim dedirten izlemesi keyifli içeriği düşündüren yani tam benlik bir film (fatih akın / amrum 2025 ) sonrası tatlılı çaylı muhabbet..daha ne olsun..olsun tabi nele...

- N -" neşeli bir şehre benzerdi senin sesin "*

Nefes.. şimdi derin nefes al, yavaşça çek doldur ciğerlerini havayla sonra dur bir kaç saniye ve yavaşça geri ver..nefes..hayat...işte o kadar..hepsi bu.. almak bir şükür vermek bir şükür vesilesi..çok şükür.. nefes, nefis bir şey, burnun tıkanınca hatırlıyorsun bunu..nefesini dinlemek birinin iyi mi diye hayatta mı diye nasıl biliyor musun..yanında ölen oldu mu..son nefes alınmıyor değil verilemiyor.. nefes almakta zorlandığımız günler..birbirimize nefes olmaya çabalıyoruz..hayır hayır kendimize nefes alacak yer/alan/kişi arıyoruz..dünya nefesimizi kesiyor , nefis bir dünya yaratmış mevla, olanlarsa nefessiz bırakıyor.. dürtelim bir birimizi nefes al.. hatırlıyorum bir keresinde paniklediğim için nefes alamadığım o anları, ciğerlerim sanki çalışmıyor durmuş taş olmuş sanki dünyada hava bitmiş..suyun içinde susuzluk gibi, suyun içinde ateşte kalmak gibi, havasızlıktan ciğer yanıyor..panikletmeye çalışan bunca şeye rağmen hatırla sakince nefes al.. N; nefes, neşe, neden, nasıl, niye, ni...

- M -"mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle"*

  Gel de şu dizeden sonra aklına yaz mevsimi ve karpuz düşmesin :) gelir gelir şurda ne kaldı, bir kaç ay.. yıllardır kullanmadığım ve en son kullanmak istediğimde çalışmadığını gördüğüm saatime dün baktım çalışıyordu..eşyaların gizemli dünyası mı acep yoksa başka güçler mi bilemedim.. eskiden çok severdim saat kullanmayı ve zaten gerekliydi..takı olarak da güzel ama diyorum ya o zamanlar daha gerekliydi..sonra saatlerin telefonlardan takip edildiği zamana geldik..bir de zaman kavramım çok daha farklı işliyor.. neyse..saatin çalıştığını görünce ah dedim kullanayım biraz ve taktım bileğime..aman ya çok sürmedi sıkıldım çıkardım..alışmışım bileğimin boşluğuna..insan boşluğa da alışıyor öyle kalsın istiyor demek ki..eskiden yani kavak yelleri vakti çeşit çeşit yüzük kullanmayı severdim...evlilik aşkı değil sadece elleri de öldürüyor :)) şimdi alyans bile takmıyorum, hepsi fazla geliyor.. kızım gördü saati, ben bunu takarım dedi aldı..oysa kendi kullandığı daha ona göre genç ve modern ...