Kayıtlar

- N -" neşeli bir şehre benzerdi senin sesin "*

Nefes.. şimdi derin nefes al, yavaşça çek doldur ciğerlerini havayla sonra dur bir kaç saniye ve yavaşça geri ver..nefes..hayat...işte o kadar..hepsi bu.. almak bir şükür vermek bir şükür vesilesi..çok şükür.. nefes, nefis bir şey, burnun tıkanınca hatırlıyorsun bunu..nefesini dinlemek birinin iyi mi diye hayatta mı diye nasıl biliyor musun..yanında ölen oldu mu..son nefes alınmıyor değil verilemiyor.. nefes almakta zorlandığımız günler..birbirimize nefes olmaya çabalıyoruz..hayır hayır kendimize nefes alacak yer/alan/kişi arıyoruz..dünya nefesimizi kesiyor , nefis bir dünya yaratmış mevla, olanlarsa nefessiz bırakıyor.. dürtelim bir birimizi nefes al.. hatırlıyorum bir keresinde paniklediğim için nefes alamadığım o anları, ciğerlerim sanki çalışmıyor durmuş taş olmuş sanki dünyada hava bitmiş..suyun içinde susuzluk gibi, suyun içinde ateşte kalmak gibi, havasızlıktan ciğer yanıyor..panikletmeye çalışan bunca şeye rağmen hatırla sakince nefes al.. N; nefes, neşe, neden, nasıl, niye, ni...

- M -"mevsim kesin yazdı, karpuzdan feneriyle"*

  Gel de şu dizeden sonra aklına yaz mevsimi ve karpuz düşmesin :) gelir gelir şurda ne kaldı, bir kaç ay.. yıllardır kullanmadığım ve en son kullanmak istediğimde çalışmadığını gördüğüm saatime dün baktım çalışıyordu..eşyaların gizemli dünyası mı acep yoksa başka güçler mi bilemedim.. eskiden çok severdim saat kullanmayı ve zaten gerekliydi..takı olarak da güzel ama diyorum ya o zamanlar daha gerekliydi..sonra saatlerin telefonlardan takip edildiği zamana geldik..bir de zaman kavramım çok daha farklı işliyor.. neyse..saatin çalıştığını görünce ah dedim kullanayım biraz ve taktım bileğime..aman ya çok sürmedi sıkıldım çıkardım..alışmışım bileğimin boşluğuna..insan boşluğa da alışıyor öyle kalsın istiyor demek ki..eskiden yani kavak yelleri vakti çeşit çeşit yüzük kullanmayı severdim...evlilik aşkı değil sadece elleri de öldürüyor :)) şimdi alyans bile takmıyorum, hepsi fazla geliyor.. kızım gördü saati, ben bunu takarım dedi aldı..oysa kendi kullandığı daha ona göre genç ve modern ...

- L -"lekelerin ülkesine gelin gidecektim"*

Karanlık, bildiğin karanlık ve güneşin doğmasına bildiğimiz sabahın başlamasına en az bir buçuk saat var şu an..oysa herkes gün başladı diye yola çıktı işine veya okuluna doğru..bu zorlamaya her sabah ayrı bir sitemim oluyor çünkü anlamsızlığı ve gereksizliği bende mağlup..dün murathan mungan ile yapılan sohbette geçmişti, insanın hevesini kıran bir ülke burası, gittikçe de öyle hatta bence kırılan sadece heves değil artık daha büyük damarlar zarar görüyor..sabah sabah deme gece gece nerden çıktı bu konular dersen aslında hep burada ama konuşulmayınca yok olacağı sanılan büyük sorunlar gibi lök gibi duruyor işte odanın ortasında...etrafından dolanıp duruyoruz..ayağımız takılıyor ve düşüyoruz aslında lakin düşmeye de alıştık mı nedir.. bir şeylerin heyecanını taşımak, hayallerini kurmak çok güzel bence..tamam yeni yıl takvimsel bir şey ama insanı eğer hayata ve güzelliğe daha doğrusu umuda inandırıyorsa yeni yıl heyecanı da güzeldi.. kayboldu mu sence de.. ben etrafta göremiyorum..kendi...

- K -" keşke biraz illegal olsan ayla abla. "*

Kalbim... dokuz ayın çarşambası nasıl da kolay bir araya geldiklerini kanıtlıyorken bana, gidip kendimi bir hafta bir odaya kapatasım var..kimse gelmesin , çıt çıkmasın mümkünse..sonra ben bomba gibi çıkarım ortaya :)) sadece biraz zaman biraz uyku birazz daha uyku birazzz daha.. amma ve lakin hayat seni beklemez değil mi komşum, martılar ve vapurlar da..kahvaltı...bak tam günü kahvaltının..ille de pazarın döşenmişliğine uygun..kahvaltının mutlulukla alakası vardı galiba..neyin yok ki mutlulukla göbek bağı..doğamamışlar ona bağlı yaşıyorlar.. şimdi mesela kahvaltı sonrası boşalan masaya kurulmuş bunları yazıyorum az sonra kalkıp türlü çeşit yemek yapacağım zira çok kıymetli çok ağır pek mühim misafirlerim var..çünkü kutlama.. legal hayatların illegal düşlerinden macera dolu bir yaşam çıkmıyor komşu..kendine dönüp kıvrılıp uzanıp içine doğru bulduğun karanlık parçalarını döşesen salondaki masanın yüzüne puzzle tamamlanmıyor..derinlerde daha derinlerde kalan hep bir eksik/kayıp parça var...

- J -" 25 kere estağfurullah..."*

  J harfi ile başlayan bir dizesi yoktu sevgili Didem'in..baktım satır aralarına kadar bulamadım.. zaten J nin durumu da biraz ilginç..Ğ kadar kederli değil, ilginç..başına geçtiği kelimeler var hatta duyar duymaz aklıma japonya ve jale geliyor..hatta lan jale :) ( ekmek teknesi unutulmaz repliklerinden) yine de ilginç bir harf değişik bir aurası var..  seçtiğim dize ise kendime kendimden... J; jülide, jet, jartiyer, jüpon, jaluzi, janti, jilet, jakana, jenga, jamaika... *çatlakların arasında, didem madak

- İ -"içimde dünyanın en eski kedisi"*

  Hayat uzun bir yol ve yolculuk hali, yürürken bir bakmışsın etrafın kalabalık bir de bakmışsın yalnız, ıssız tek başına kalmışsın..bu bazen dışardan görülebilen bazen içinden sadece senin bildiğin bir haldir ki bunu uzun anlatmaya gerek yok, her birimiz bir şekilde yaşadık..kısa konuşabiliyorsan ve bu anlaşılıyorsa aynı nehirden su içmiş aynı yarayı iyileştirmiş insanların bakışı vardır karşılıklı, bakarsın birbirinin gözünden anlarsın..ama bazen de uzun uzun anlatmak istersin herkesin bildiği bir şeyi, sadece anlatmak istediğin için lafı uzatır da uzatırsın..belli ki başka bir ihtiyaç gizli bu lafı en uzak yollardan gezdirip getirmelerde.. dün biri paylaşmış uzmanı anlatıyor kendi kendine yüksek sesle konuşmanın ömrü uzattığına dair bir şeyler..oh dedim tamam yırttım uzadı gitti ömrüm :)) en sık yaptığım şeylerden biri bu zaten.. sonra sahile yürüyüşe çıktım ve kendimle yüksek sesle ( canım yüksek dediysek bağır çağır değil kulağım duyacak kadar :) konuşa konuşa yürüdüm bir müdd...

- I -"ıslak unutulmuş bir taş bezi gibi kalakaldım"*

Bu sene en çok yazdığım sene olabilir..hem blog olarak hem özel defterime yazdıklarım, karalamalarım falan..blogda bu yazma motivasyonu en çok birlikte yazma etkinliğimizden kaynaklandı..önce blogda şöyle bir dolaştım neler olmuş neler yazmışım diye ooo ne çok şey paylaşmışım  :)) bir arkadaşım demişti instagram daha dışa dönük kamusal alan, blog ise evindeki halin gibi diye..çok doğru..burada evimde gibi yalın ve daha rahat olduğum kesin..zaten buraya gelen de evime gelmiş gibi biraz..daha candan daha samimi ve bundan sebep daha tanıdık..bunca bir aradalık bunca paylaşıma ortak olmak bu kadar içten bir alanı birlikte paylaşmak yabancılıktan eser bırakır mı..yakınlığın tanımı başka olmaz mı artık..yakınız  bence çok yakın..yakınlarımdan daha çok şey biliyorsunuz ya hu :)) dün, blogdan sonra defterimdeki yazıları dolayısıyla yılın gündemlerini de şöyle bir okudum..yaa ben mi çabuk unutuyorum yoksa zaten masa dolup dolup boşalıyor ondan mı yine aa ne çok şey olmuş bu bir sene bo...