Kayıtlar

gördüm-duydum..

  Yan yana durdular..yaklaşık dokuz yaşında erkek çocuk, kolunu babasının omzuna attı..baba svetşörtünün başlığını kafasına çekti..oğlu ona baktı ve o da aynısını yaptı , yeniden kolunu babanın omzuna attı..baba oturduğu sandalyenin tekerlerini hafifçe oğluna doğru çevirdi..birlikte gülümsediler.. duydum ki kuşcular, ötücü kuşları kafeslerin üzerini tamamen örterek karanlıkta bırakırlarmış..çünkü kuşlar karanlıkta daha güzel ötermiş..eskiden bunun daha vahşi yöntemi yapılırmış sonra buna evrilmiş.. bu şarkı da bahtınıza yazıyı yazarken radyoda çıktı..bence fena değil.. gözlerini kapıyorsun ve görüyorsun..

yine bir gün ben..

Kasım ortasında olan bir haftalık ara tatilde kızımla bir seramik atölyesine katıldık..bundan maksat hem birlikte daha önce denemediğimiz bir şeyi deneyimlemek ve bunun keyfini paylaşmak hem de ikimizin ayrı ayrı amaçları üzere çalışmak..maksat hasıl oldu :) seramik atölyesi yaklaşık yarım gün sürdü..seramik hamuru elimizde kendi niyetimiz üzere bir objeye dönüştü..tabi ki acemice ve sadece tanışmaya vesile bir alan lakin hanımefendilerle sohbet ayrı keyifliydi..herkes kendi meşrebince aynı hamuru farklı şekillendirdi..el elden farklı..el kalpten haber veren..işine aşına dokunuşuna yansıyor.. o gün deneyim tazeyken buraya yazmak nasip olsaydı muhtemelen daha çok konu hakkında yazabilirdim çünkü süreç boyunca kendimi,kızımı, eğitim veren hanımefendiyi, ortamı, yaptığım işi, yaptığım işin içimde uyandırdıklarını gözlemlemiş ve bir çok kayıt zihnimde hazırdı..tabi ki çoğu hafıza okyanusuna gömüldü gitti..lakin şu duyduklarımı unutmadım ve paylaşmak istedim.. seramik hamuruyla yaptığınız o...

senaryo sonrası yolculuk..

Şimdi seninle sonsuzluğa uzanıyor gibi serilip yatmış bir kumsaldayız..ayaklarının altında tek tek varlıklarını duyurmaya çalışan kum tanelerini hisset..ayakkabıyla yürünmez burada biliyorsun, çıplak ayak yürüyeceğiz biraz bu sarı kumlarda..önümüzde masmavi deniz sakin sakin dalgalarıyla oyunbaz ama uykulu.. karanın denize teması.. kıyı.. gözlerini ufka çevir şimdi.. su mavisiyle gök mavisinin birlikte çizdiği o çizgiye..o davetkar, umut bağışlayan, macera fısıldayan, hayallerini yazdığın tek satırlık çizgiye..kavuşmanın ve yitirişin kapısı olan o ufuk çizgisine.. kıyı kadar ufuk da hareketli ya da hareketin beklendiği yer değil mi.. biraz yürümeye devam edelim, bu arada akıl ile delilik arasındaki o ince çizgiyi konuşalım..dahilerin sıklıkla zorladıkları o sınır..sanatçıların üzerinde gezindiklerinde müthiş yaratımlar eserler ortaya çıkardıkları o korkutucu ama hazinesi bol çizgi..cambaz misali ince bir ip üstünde salınmanın sarhoş edici bir o kadar da hayran bırakan hali..sadece akıl...

Senaryo önü..

Trt2 seyircileri hemen hatırlamıştır sanırım ama yine de belirtelim, başlığımız "film önü" programından mülhemdir ve bir de "film arkası" bölümü vardır..sinema filmlerini bilgi ve zevk çizgisinden izlememi sağlayan, çok sevdiğim Alin Taşçıyan ve Mehmet Açar ikilisinin sohbetleri ile dolu bir program..sanırım şu an devam etmiyor, keşke etse.. peki neden senaryo önü, çünkü bizim konumuz çekilmiş bitmiş bir film değil henüz.. sizi şu adrese davet edeceğim öncelikle .. Şerh-i Münteha efendim sevgili blogdaşımız bir seriye başlamış ki ilk andan dikkatimi çekti..çünkü konu, konuyu işleyiş yöntemi, tarzı farklı ve  sanatsal olduğu kadar düşünmeye ve kendi kurgunu izlemeye alan açıyor.. bir senaryo okuyacaksınız ve benim gibi belki okurken beyaz perdede olmasa bile göz kapaklarınızın ardında bunu seyredeceksiniz..ve bazı şeyleri bağlantısal düşünerek siz de kendi çıkarımlarınızla tekrar insan ilişkilerine özellikle bahsi geçen ekoton kavramı üzerinden bakacaksınız..mesela g...

romantik mi..

Dün akşam son tren değilse de bir önceki trenle eve dönüyorum..ineceğim istasyona yaklaşıyoruz..hemen önümde bir çift, beraber iniyoruz..kız ve delikanlı çok ama çoook genç :) bence yani..önümde onlar arkalarında ben ve bir kaç kişi dağınık ve dalgın, istasyonun merdivenlerine yürüyoruz, biraz sonra merdivenler yürüyecek diye belki hafiften sevinerek..delikanlı elindeki hazır paketli tek kırmızı gülü ısrarla kıza uzatıyor..kız omuz silkiyor..o güllerden hiç hoşlanmam..hazır ve kırmızı..ben sarı severim sarı gül..asla paketli değil..kız da belki hoşlanmıyor bilmiyorum ama o an için delikanlıya nedense içim burkuluyor..his sadece..sonra kız alıyor gülü..merdivenlerdeyiz..delikanlı sürekli kızı yakın markajda ama dokunmadan tam bir koruma havası içinde tutuyor..buna seviniyorum..bu hareketi severim..mesela akan trafiğin olduğu caddede kadını yolun diğer tarafında tutmaya dikkat eden centilmence hareketler hala hoş bence :) caddeye doğru yönelirken serin esinti hafiften geçiveriyor aramızd...

hikayeni nasıl anlatacaksın..

Olağan akışında giden bir hayatın var. Sen, her gün aynı minvalde ve rutinde yani diyelim ki biraz da sıkılarak bunca aynılıktan yaşayıp gidiyorken bir gün büyük bir şeyler olur. Büyüklüğü senin o ana kadar yaşadığın normaline göre yoksa dünyada ilk kez senin başına gelen çok ilginç ve nadirattan bir durum değildir. Mesela oturup durduğun koltuktan kaldırır ve bir yolculuğa çıkartır..Zaten biliyorsun ya bütün hikayeler ya sen başka bir yere gidersen ya da yaşadığın yere başka biri gelirse başlıyordu. Ben  yine de hikayelerin bu kadar az alternatifli başlangıçları olduğunu düşünmüyorum ya neyse geçelim. Sonra o yolculuk biter ve sen yine gelip o koltuğa oturursun..Hoş, yolculuk dışarda bittiğinde genelde içerde başladığı yerden hala devam ediyordur hatta daha kuvvetle yol almaya devam eder. Tabi ki sen artık eski sen değilsin. O koltuk bile eski koltuk değil hiç yolculuk yapmadığı halde.. Yani dersin bunca şey oldu ben bu koltuğa gelip tekrar oturana kadar da niye oturduğum yer deği...

sabah sabah aklımdan geçenlerden bir fiske..

Adam, yani Robert Capa askeri çıkartmada en önde kıyıya atlayıp savaşın tam sıcak alanında ve anında, öncü birlikleri, sırtını düşman askerin yağdırdığı kurşunlara dönerek fotoğrafını çekmeyi tutku değilse hangi saikle yapıyor? o sadece şu an aklıma gelen bir misal.. geçenlerde bir arkadaşımla konuşurken bahsi geçmişti tutku nedir, aşk ve sevgi ile farkı ya da bağı nedir bu minvalde..tutkunun bir özelliği de alternatif çıkar yol tanımaması galiba.. ille o ve ya ille öyle..normalliğin içinde dolaşmaya ayağı alışık olanların ayağının dolaşacağı başka bir hal.. herkese lazım mı bence değil zaten herkese nasip de olmuyor.. bu sabah instada şu cümleye rastladım. ," sen konuşabilirsin. ben de dinleyebilirim. ve mucizeler gerçekleşebilir"  e.hemingway demiş.. şöyle bir düşündüm uykulu aklımla sisli sabaha ve karanlıktan sıyrılmaya çalışan gökyüzüne bakarak ve dedim ki " hiç sanmıyorum bebeğim hiç sanmıyorum "