Kayıtlar

hikaye denemesi..

Gün, yorgun ayaklarını akşamın serinliğine doğru uzatıyor bu saatlerde. Sade ve sakin bir köşe kafe. Denize doğru giden ya da dönen insanları oturduğun yerden seyretmek mümkün. Dönenlerin üzerinde asılı kalmış güneş ışıkları tenlerinde parlarken, denizin tuzu saçlarına yapışarak yolculuğunu sürdürmekte kararlı. Gidenler ise artık bu saatte o tuzdan kurtulmuş temiz, ferah, yeni giyinmiş, tazeliğini süslemiş geceye hazırlanmış. Yemek ve eğlence için ya da sadece günü bitirmek için mekan seçme telaşında. Beyaz gömleği ve simsiyah saçları ile karakalem resim gibi. Sigarasını söndürürken; - artık hayatın olağan seslerini dinlemeyi daha çok tercih ediyorum diyor..aslında hiç bir şey duymak istemediğim zamanlar daha çok oluyor..müzik bile ki biliyorsun çok severim..ama dışarıyı dinliyorum...evimin balkonunda oturup bir kaç ağacın arasında dolaşan türlü çeşitli kuşun sesini, kediyi, köpeği, caddeden gelen korna sesini, çocuk bağrış çağırışlarını, bir kadının ya da adamın konuşma, öksürme kapı ...

yeşilçam mı burası..

  Klişe mi diyorlardı, hani filmlerde falan başroldeki adamın yahut kadının onulmaz bir hastalığı meydana çıkar üstelik tam da kavuşacakken, aşktan ve mutluluktan  ( bu iki kelime yan yana olmaz zaten ya neyse) ( şaire selam olsun haklıydı :) ayakları yerden kesilmiş sarhoşken, doktor naçar haberi verir..bizimki de bu derdi/hastalığı diğerinden saklar, kendini uzaklaştırır genelde de nefret ettirerek terk ettirir vs...hasta olurum bu numaralara..sinirden tabi ki..kardeşim sen niye saklıyor bin türlü numara yapıyorsun neyse ne söyle işte derdini apaçık..yok efendim ona bunu yapamazmış da acınmaktan korkarmış da falan da filan da..bir insanın sevdiği değer verdiği insandan hayatındaki derdi saklıyor olması sevgi ile bağdaşamıcak çook uzak bir hareket..neyse burayı uzatmayalım anladınız mevzuyu.. annemle geçen günlerde bir şey yaşadık..adı ne bilmiyorum olay şöyle..ondan gerçekten kırk yılın başı bir şey istedim ve bu çok önemliydi..sadece biraz zamanını alacak onun için çok basi...

masadaki üç kadın..

Evlendiğimde yirmi beş yaşındaydım..evin büyük çocuğu ve tek kızı..hayır şımartılmadım aksine hemen büyümek zorunda kalanlardan oldum..bunun artı ve eksileri başka mevzu ama vakıa bu.. eşim dört kız kardeşten sora sürpriz erkek çocuk, tekne kazıntısı, yaşlı anne babanın ve ablaların bitanesi..ama hayır o da şımaracağı bir hayatı yaşama fırsatına kavuşamamış ilk yılları kenara koyarsak..on beş yaşında baba kaybı ve acil evin erkeği olma sorumlulukları falan..hayatın çok içinden, yok hayat onun çok içinden geçmiş..ablalardan birini ben tanımadan çok önce kaybetmişler..öğretmenmiş ve çok akıllı bir kadınmış ama hazin bir hikayesi var..tanısaydın çok severdin dedikleri hep gizemli bir yanı kalmış rahmetli abla.. neyse en büyük abla anadolunun bir güzel şehrinde, şehrin önde gelenlerinden biriyle evlilik yapmış..güzel ve akıllı bir kadın..kendini ortamının içinde yetiştirmiş..annem yaşında ama en çok ona yakın hissederim en başından beri..biz evlendikten iki sene sonra ondan yaşça çok büyük...

hal dökümü..

Sevgili okur, karşımdaki pencereden marmaradan bir parça gri gri bakıyor gözümün içine..günler sonra esintili ve gri bulutlu gökyüzü onu da ferahlatmış olmalı.. fonda çalan parça bu ..yağmurlar başlasa artık..havalardan bahsetmeden sohbete başlanamıyor mu yada illa ki bir yerinde mesela sohbetin tıkanır gibi olduğu o malum noktada birazcık hava durumu cümlesi bizde neyi açıyor, hangi kapıyı, hangi cümlenin yolunu..bilemiyorum..diğer kültürlerde de bizdeki kadar günlük hayat konuşmalarının ya da sohbetlerinin içine dahil oluyor mu acaba..belki eskimolar bunu dile getirme ihtiyacı hissetmiyordur, ne değişiyor ki sonuçta..bugün daha da soğuk ?!  :)  ya da ekvador ülkeleri..bizim yanıyoruz dediğimiz onlar için serin geceler olabilir ama her gün bizim gibi -abi çok sıcak yaaa  demiyorlardır muhtemelen..hiç bir bilgim yok..mantıksal yürüdüm ve değişimin olmadığı yerde bu konuşmanın anlamsızlığına vardım..o zaman biz bir değişimin farkındalığını dile getirip asıl anlatmak istedi...

kendi kendine..

Dizüstü bilgisayarın sol alt köşesinde hava sıcaklığı derecesi (saat 17.20 itibarıyla 30 santigrat derece), yanında da bir uyarı yazıyor ; " sıcak günler geliyor " boş boş bakıyorum yazıya.. sevemedim bu halini istanbulumun..yani nemli yapış yapış sıcağıyla yazın bu aylarını..hantal bir vücut gibi yığılıp kalmış üzerimize..belki sevemediğimden daha zor geliyor belki tersi..lakin elim kolum aklım fikrim hep mavi ekran..hoş bu terimde güncelliğini hatta varlığını yitiriyor..mavi ekran çıkmayacakmış artık okumuşsunuzdur...kitaplarımı okumak, yazılarımı yazmak evin içinde ve ya dışında elzem olanlar harici yapsam çok da iyi olur işleri yapmak, hatta düşünmek nasıl bir ay yürüyüşü kıvamında anlatamam..bahar insanıyım ben, ilk olur son olur ama bahar olsun..bir çınar ağacı gölgesinde sonbahar gelene kadar otursam kalsam kimse ilişmese ne güzel olur dedim kendime geçen gün..sonra kendim kenime cevap da verdim ama ne dedim hatırlamıyorum..belki de kulak ardı ettim :) ya da kendime bi...

şarkılar söyle..

Prinç suya konuldu, akşama pilav olmak için kendini hazırlıyor..bostan patlıcanları yuvarlak ve kalın dilimler halinde kesilip suya bastırıldı, az sonra kurulanıp kızartılacak..sonra kıymalı sosla fırına..yemek hazırlıkları evet..şehr-i İstanbulum şahane sıcak günlerinden birini başlattı üzerimize bugün..ama günün olağan akışından, midenin acıkmasından, susamaktan ve dahi diğer malum insani ihtiyaçlardan değil sıcak hiç bir koşulda kaçılamıyor.. dün annem iptal edene kadar bugün planım anne ve babamla buluşup onlara emekli maaşımla yemek ısmarlamaktı..ev hanesi hafta sonu bu hakkını kullandı :) geriye kalanla da artık ay sonuna kadar ....:))) neyse yaa..annem dedi ki çok sıcak olcakmış çıkmayalım hiç..perşembe daha serin o zaman olur mu..olur dedim..oysa o gün için başka plan ihtimalim vardı..öyle işte hayat senin ihtimallerinle diğerinin ihtimalleri arasına salıncak kurup eğleniyor sende şöyle yaptım böyle eyledim diyorsun..derin mevzu bu sıcakda çekilmez geçelim.. tabi bunları mutfak...

detay..

Bir arkadaşım vardı üniversite yıllarında sene taaa..neyse karıştırmayalım :) o zamanlar basılı gazete okunmak ne kelime içilirdi yenirdi..en azından kimisi için bu kesin böyleydi..ben hasta radikal okuruydum.. hemen her gün alırdım ama hafta sonu bir kaç gazete daha ekleyip uzun uzun kahvaltı sonrası ekleriyle köşesi bucağıyla okumak ayrı bir keyifti..ne güzel günlerdi yaa..neyse arkadaşım da öyle ama o eline geçen gazeteleri çok daha farklı okurdu..nerde ıncık cıncık haber, detay, üçüncü sayfa, ilan özellikle ölüm ilanları falan böyle yerleri ve ilginç detay haberleri okumayı sonra da bazan gülerek bazan şaşırarak bazan malum hüzünle bana anlatmayı severdi..( başak burcuydu :) dün bir haber gözüme çalındı ondan sebep hatırladım bunca şeyi..tümüyle internet sayfasının akışında bir anda gördüğüm merak edip tıkladığım detay bir haber..haber mi o ayrı mesele ya neyse okudum..şöyle ki; muğla'nın bir ilçesinde yıllardır fotoğrafçılık yapan adam, kızının düğün davetiyesini sıradışı! haz...