bankta otururken oldu.
Bir bankta ya da duvar üstünde ya da bulursan sandalye-tabure de olur, oturup sadece etrafı izlemenin güzelliği ve sakinleştiriciliği diye bir şey var biliyorsun. Güzelliği kendini sadece izlemeye bıraktığında fark edeceğin onlarca detayda sakinleştirici kısmı bu arada kendinden kurtulmanda, hatta hayatın sıradanlığının ve kendiliğinden akışının eminliği sende garip bir güven duygusu bulmana bile sebep olabilir. Mümkünse sadece izlemede kalmak tabi en güzeli bir sevgili büyüğümün önerdiği gibi..Başkasıyla da bunu yapmak mümkün ama yanında susmaktan, durmaktan zevk alacağın varlığı tüy kadar hafif biri olması iyi olur.
İşte öyle anlardan birinde yakaladığım bişi oldu..Hayat ne kadar yavaş. Aslında yavaş ya da hızlı değil biliyoruz. Bizim algımızla ilgili bu ama sanki daha yavaş. Sonra şunu düşündüm; videoları nerdeyse çarpı iki ile izlemeye, bütün sezonu aynı anda yayınlanan dizinin bütün bölümlerini tek gün içinde tüketmeye, peş peşe istediğimiz müzik parçasını dinlemek için atlayarak şarkı geçmeye alıştık..Sosyal medyada içerik bakma hızı salise falan, görseller film şeridinden daha hızlı akıyor elimizin altında. Dijital dünyada gündelik hayatın çok önemli bir kısmı geçiyor. Banka işlemleri, yazışmalar vs. o kadar anındaki biraz yavaşladığında sistem darlanıyoruz. Bu hızda görmeye alıştığımız bu sanal dünyadan kafayı kaldırıp gündelik hayatın aktığı çevremize reel dünyaya baktığımızda ise olduğundan da yavaş geliyor her şey. Üstelik müdahele edip çarpı iki yapamadığın bu akışa sen ilişmek zorundasın.
Zamanla teğellenmek zorundasın hatta zaman mekan ve sen. Anı dediğin hafızanda biriken yaşantı bu teğellenme sonucunda oluşuyor. Her anı seni oluşturan bir damla. O şarkıyı gerçekten dinlediğinde oluşan sen, hızla geçip gittiğinde, sana ilişmediğinde yani süprüntü olarak beyninde yer tutan yaşantı kırıntıları oluyor sadece. Neden kaset yıllarındaki neredeyse her şarkı bütün olarak ve bir anla hafızamızda varken geçen ay sık dinlediğin o parça bugün çok da anlam ifade etmiyor..Unutmak değil ki hiç yaşamamış olmak sorun belki. Unutacak kadar bile ömrü olmayan şeyler..
Bu hızlı ve müdahele edilebilir alan olan dijital dünyada yaşadığımız zaman çökmesi gündelik hayatta akışın durduğuna neredeyse donduğuna hiç bir şeyin ilerlemediğine olmadığına, değişmediğine bizi o kadar kolay ikna ediyor ki asıl umutsuzluk hatta eylemsizlik halimiz, burada mayalanıyor diye düşündüm. Şizofrenik bir sistem zaten bu. İki dünyada aynı anda var olma çabası en sonunda bizim kendiğimizin ve algılarımızın bölünmesine ve dağılmasına yol açıyor. Bu reel dünya katlanılmaz yavaşlığı ile kaçılması gereken yer haline geliyor. Diğerine kaçmak kolay çünkü senin maharetli ellerinde pek çok şey, Tanrısı olduğu yeri kim terk etmek ister? Oysa bu dünyanın tanrısı çok senin sesin bile duyulmaz üstelik o kadar sakin dönüyor ki umursamazca mavi gezegen.. Bak hiç bitmiyor kötülükler, savaşlar, sıkıntılar. O inşaat, o süreç, o ilişki, o hastalık, o heyecanlı bekleyiş sakız gibi uzuyor da uzuyor..Hiç bir şey değişmiyor..Hareket etsen ne olacak o bile yavaş çekim..
Ve Allah ne kadar sessiz öylece duruyor..Çok büyük soru-n değil mi?
Terk etmek, silmek yeniden başlamak ile ilgili de bir şeyler düşündüm..onu sonra yazarım..
Bütün bunlar o bankta oldu.
Yorumlar
Yorum Gönder