ramazan-13
" Ruhunda kalbine yar olabilecek nur var mı" Mesnevi şerhi cilt 3.
Sabahları çocuklar gidip namazı da kıldıktan sonra bir kaç sayfa okuyorum mesnevi şerhinden..bal mı desem şarap mı süt mü su mu hepsi mi öyle bir şey..kalbinde kilitli bir oda vamış da gidip onu usulca açan görünmez bir el satır aralarından çıkıyormuş gibi..sonrası mahrem.
bugün anlatmak istediğim kuran kursu macerama gelirsek :) efendim çocukluğumda yaz tatillerinde o kısa süreli kuran kursuna gitme macerası bende de bir kaç kez oldu ama maksat hasıl olmadı..ilk gençlikten sonra batında bağ devam etse de zahirde oldukça isyankar ve uzak durduğum meseleler oldu manevi alem ve din konuları..yıllar ve yollar sonrasında o temas yeniden kuruldu..eski bir dostla yolda karşılaşmışsında eve doğru beraber yürümüşsün gibi..
çok okumaya çok dinlemeye başladığım bir dönem ve açlık, kaçırdığımı telafi etme telaşı..öyle şeyler..neyse..aklımda hep ben niye okuyamıyorum bu kitabı sorusu..yani bu utanılacak bir eksiklik, buna teşebbüs dahi etmiyor olmak ise garip bir küstahlık gibi gelmeye başladı..zaman zemin imkan oluşturdu hah dedim şimdi dene bakalım..mahalle kuran kursuna gittim yazıldım:)) okula kayıt olur gibi.. nasıl komik bir heyecan var ama..başladık..teyzeler çoğunlukda biraz bilenler hiç bilmeyenler falan..hoca hanım çok tatlı bir insandı ve aşkla sevgiyle işini yapan güzel insanlardan..onun metodu mu bilmiyorum benim gibi iş hayatından kopma bir kaç genç-orta yaş arkadaş biz çabucak kaptık..çok eğlenceli de geçiyordu dersler..tabi molalar da yemeli içmeli çaylı börekli..bilgim kadar kilom da arttı yani :)) önceleri buna kızıyordum içimden ne gerek var diye ama bunun nasıl psikolojik bir ihtiyaç olduğunu orada yaptığım gözlemlerde anladım..ve sofrada buluşmak ikramından tadılması başka bir bağ oluşturuyor bunu da anladım..
kuran meali dersleri de başladı hoca benim gibi meraklılara..kelime anlamından yola çıkarak üzerinde konuşarak pek çok sureyi okuduk..ve bir kelimenin nasıl kökten yükselen görkemli bir ağaç olduğunu da orada öğrendim..dalı ucu nerelere uzanıyor ne kapılar açıyor..çok güzel ve hikmetli anlar yaşadım..kendi kendime ilk verdiğim söz okumayı öğrenince canım anneanneciğime hatim okuyup kabrinde ziyaretle bunu hediye etmekti..hamdolsun yaptım..rüyama geldi biliyor musun..
nasip nedir bilmiyorum ama içinde mutlaka niyetten bir pay var..niyetine girdiğin her şey bir şekilde nasibinde oluyor sanki..o zaman niyetten başlayalım ya nasip diyelim..konu ne olursa olsun bu böyle bence..
bu akşamda böyle işte..
Güzel olmuş eline gönlüne sağlık. Benim kuran kursu maceramı buraya yazsam olurmu. Wesselam
YanıtlaSilhem de ne güzel olur..buyrunuz lütfen :))
SilKaradeniz Caddesi, Fatih’in en güzel yollarından biriydi. Geniş parke taşlarıyla döşeli bu cadde, bir ucuyla Fatih Camii’ne uzanır, diğer ucuyla Cibali sahiline inerdi. Bizim evden bir sokak ötede ise Aşık Paşa Camisi vardı. Öyle güzel bir camiydi ki, görsen aşık olurdun. Bahçesi adeta bir cennet köşesiydi, çeşit çeşit ağaçlarla doluydurüzgar esince yaprakların hışırtısı kuş cıvıltılarına karışırdı. Ama içlerinde biri vardı ki, hepsinden özel şadırvanın üstüne doğru sarkan o muhteşem dut ağacı. Dalları öyle dolu dolu dutlarla sarkardı ki uzanıp koparmamak imkansızdı.
SilKur’an kursuna gitmek bizim için işte bu dut ağacı yüzünden bir maceraya dönüşürdü. Duta dalmak diye bir deyimimiz bile vardı o zamanlar. Hoca izin verir vermez ağaca tırmanır, elimiz yüzümüz kapkara olana kadar dut yerdik. Dutların suyu tatlı tatlı ağzımıza dolarken bazen çenemize kadar süzülür, üstümüz başımız yapış yapış olurdu. Sonra şadırvanda elimizi yüzümüzü yıkamaya çalışırdık, ama o lekeler kolay kolay çıkmazdı.
Ders vakti gelince hoca bizi toplar, otuz öğrenciyle tek başına ilgilenirdi. İnce uzun bir adamdı, gözlüğünün üstünden bakar, ‘Hadi bakalım, başla,’ derdi. Sesi sakin ama otoriterdi. Herkes teker teker rahlenin başına çağrılır, elindeki elifbayı açarsın, yerini bulunca dersini okurdun. Eğer takılırsan, ‘Git, çalış da gel,’ derdi hoca. Sessizce köşene çekilir, sıranın sana tekrar gelmesini beklerdin. Bütün sınıfı dinlemesi neredeyse iki saat sürerdi. Ama o dut ağacı sayesinde, zamanın nasıl geçtiğini anlamazdık bile.
Sana şimdi bir sır vereyim: O sıralar beklemek bazen öyle uzardı ki, hele birileri Kur’an’a geçtiyse, hoca iki sayfa okuturdu, bekleme süresi dahada çoğalırdı. Peki, biz ne yapardık biliyor musun? Elif ba’mızın arasına Tommiks çizgi romanlarını gizlice sıkıştırır, hocadan çaktırmadan okurduk. Sayfaları çevirirken içimizden kıkırdar, bir yandan da göz ucuyla hocayı kollardık. Şimdilerde okuma alışkanlığımız varsa, bunda o anların da payı büyük, kim bilir?
SilSonra bir gün o güzel haber gelirdi. Kur’an’a geçmek. İşte o zaman her şey değişirdi. Ailene gururla haber verilir, sana yepyeni, mis kokulu bir Kur’an alınırdı. Üstüne bir de Kur’an’a geçme parası verilirdi. O parayı alır, cebimize koyardık ama bitirmeye kıyamaz, zati bitmezdi de, günlerce harcardıkda harcardık. Ne güzel günlerdi onlar dut lekeleriyle dolu ellerimiz, gizli gizli okuduğumuz çizgi romanlar ve sonunda gelen o tatlı zafer. Şimdi geriye dönüp bakınca, Kur’an kursu sadece harfleri değil, çocukluğumuzun en saf mutluluklarını öğretmişti bize.
ne kadar kıymet kattınız böyle güzel yazılmış bir anıyı paylaşarak..var olun..çok teşekkürler..film gibi seyrettim desem :))
Sil