ramazan-5

 

dünkü hissiyat kapının maviliklere açılması ve güneşin yeniden her şeyi renklere boyamasıyla dağıldı..insan bazen kendisine bile küsüyor dedi Ayşe yorumda..ve ben o an dedim ki evet ya dünkü halimin temelinde benle ilgili mesele..ve bugün aldım kendimi parka götürdüm..buraya yakın geniş bir park alanı var boşlukları çok olanlardan..ah nasıl güzeldi hava..mis gibi bahar kokulu..masmavi deniz ve gök..yeşile niyetlenmiş tomur tomur ağaç dalları..o kuru kırık uzanışlarında gebe kadın neşesi yoksa bende bişi bilmiyorum..velhasıl yürüttüm kendimi öyle sade sessiz..barıştık..:))

biraz "ramazan" deyince aklıma gelen çağışımları yazarak ilerlemek istedim..mesela ilk çağrışım "sahur"

sahur ki o efsunlu vakit..ilk anım taaaa yüzyıl öncesinden yani çocukluğumdan:))) yok şaka o kadar yaşlı değilim..ama belki 5 -6 yaşlarım sanırım gece aralanan gözlerim ve annemle babamın küçük bir sofra başında karşılıklı fısıl fısıl konuşarak yemek yediklerini fark etmem..neyi kaçırıyorum duygusu, burda benden gizli bişi oluyor merakı ve hırçınlığı :)) biraz daha büyüdüğümde kışa doğru gelen sahur gecelerinin sobanın sarı sıcak ışığında ve zaman zaman kesilen elektrikler nedeniyle yakılan gaz lambasının yarattığı o loş atmosferli ortamda yaşanması ve bunun cezbedici çağrısı..ah masal tadında bir şeydi.

oruç tutmak ayrı konu sahur ayrı :)) bu mübarek ay bize ilk şunu yapıyor; yaşanan yenilen içilen zamanın gündüzden geceye yani tam tersi bir zamana üstelik bünyenin biyolojisinin tersine ve tercih etmeyeceğimiz bir zamana dümeni kırmasıyla oluşan bir alt üst oluş..alışkanlığı ve tekdüzeliği kıran devrimci bir hareket..geceyi yaşamanın bir başka şeklini talim ettirerek hayatı yaşamanın bir başka şeklini tahayyül ettiren bir özel zaman..çağrısı besbelli bedenden başlayarak zihnimize bilincimize düşünüş şeklimize..oraya kadar yürüyen az olsa da aslında ufuk bu..

özellikle yaz gecelerinin sahurları başkaydı hatırla..şurda bir on sene kadar önce yaşadık mis gibi..o da çocukken daha güzel tabi..çünkü her şey oyun ve taze bir dünyada yaşanıyor...demek ki tazelik bizle ilgili zira dünya ölmeye başlayalı çok oluyor..gecenin sessizliğinde kımıl kımıl bir hayat..uyandığın gökyüzünün karanlık olması ve uyku arası yemek..düşününce ne kadar ilginç değil mi?  bir de annemin kuru yufkadan gece sahur için yaptığı böreğin kokusu geliyor hala hatırıma..ve karpuz..ne yediğin önemli değil tabii ki ama birlikte ve keyifli anların içine sızan o kokular da kalıyor bir yerlerde..

sahurun sehere ve başka bir manaya erişmesi için yaşımın ve yaşamışlığımın epey ilerlemesi gerekti..en azından şimdi başka bir yerindeyim bu anlam yolculuğunun bunu biliyorum..ve hala her kesimden insanı en etkileyen ezanın sabah ezanı olmasını da biraz daha iyi anlıyorum..bu seher vakti dinle bak..kalbin ruhun nefes aldığını da fark edeceksin bence tam o vakitler..ve ne söylesen işitildiğini de hisset..seni duyanı seni göreni seni seveni..O nu yani Rahman olanı...başka bişi bu çok başka...

neyse yarın başka bir çağrışımla devam ederiz. :))

Yorumlar

  1. Bir varmış, bir yokmuş

    Bak, ne anlatacağım sana: Fatih’te Karadeniz Caddesi’nde oturuyorduk o zamanlar. Independenta tanker kazası olalı bir iki sene olmuştur. Sonrasında gençliğimizde gittiğimiz Kemancı, daha Galata Köprüsü’ndeydi. Eminönü otobüs duraklarının yanında Ticaret Üniversitesi (şimdiki adıyla) onun yanında da hal bulunurdu o dönem.
    Cibali Tütün Fabrikası çalışıyordu ve Orhan Kemal’in Cibali’deki evi o kadar da meşhur değildi ama biz önünden geçerdik. Bilirdik yani.

    Cibali-Balat sahilinde odun depoları vardı. Odun alacağın zaman oraya gider, sipariş ederdin sonra kamyonla gelir, kapının önüne döküverirdi. Mahalleli toplanır, bir saate kömürlüğe dizilirdi. İmece usulü: “Bugün bana, yarın sana” misali.

    İşte o kamyonların sahipleri genelde mahallede oturan amcalar olurdu. Ramazan ayı geldi mi, teravih namazına doldururdu mahalleliyi. Her akşam başka bir camiye giderdik. İftardan sonra başlardı telaş Dört beş kamyon olurdu, hepsi başka camilere giderdi. Hop, biz de atlardık Yalandan yalapşap alırdık abdesti, doğru kamyona… Abdesti aldık, takkeyi de geçirdik mi kafaya, zırh gibi Anne-babamız da bir şey demezdi; sonuçta namaza gidiyorduk, ibadete.harçlıkta tamam cepte ohh ısıtıyor nakintoşlar.

    Yavuz Sultan Selim’e giderdik mesela. Camiye girerdik, var ya 10 çocuk, en arka safta dururduk. Hoca ilk dört veya iki rekat kılınca selam verdiği an aradan sıvışır, kendimizi caminin avlusuna atardık. aldığımız harçlıkları silip süpürürdük. Çabucak oyunlar, koşturmacalar… Sonra kan ter içinde dönerdik eve, surat kıpkırmızı. Annem sorardı: “Hayırdır oğlum, ne bu hal?” “Anne, hoca acayip hızlı kıldırdı,” deyip bir de yalandan “vallahi”yi ekledik mi, iş tamam

    Al bendende bu kadar Wesselam

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Dur eksik oldu anlatım
      Havalar sıcak tabi şimdiki gibi kocakarı soğuklarına denk gelmiyor ramazan. Birde kamyonlar şimdiki harfiyat kamyonları gibi düşünme. bedford marka eski model. Kamyon kasaları yıkanır kilimler serilir üstüne hasır minderler konur. Çok yüksek olmaz birde yüksekçe bir tabure konur basamak gibi çıkarsın tabureye kamyondan biride el verir hop direk kamyondasın. Ne macera, ne macera. Bir günde Fatih camiinde teravih de uyuyakalmışız anlatırım bir ara. koca küçükmustafapaşa ahalisi Fatih camiinde bizi arıyor :). İyi sahurlar, wesselam

      Sil
    2. :)) ya ne kadar güzel anlattınız gözümün önünden film gibi aktı bütün sahneler..çok teşekkür ederim böyle güzel bir katkı yaptığınız için..o zaman bu akşamın konusu sizden ilhamla gelsin :)

      Sil
  2. oleyy çok sevindim.ben çok şey hatırlayamıyorum çocukluğumla ilgili.galiba biraz saftiriktim çocukken.düşünüyorum düşünüyorum bulamıyorum yazacak bir şey:)

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

yazmak meselesi

hzr-2

hzr-16