ikide bir-8

 

" dünya gezegenini ziyaret etmek için insan çocuğu olarak doğman gerekiyor. ilk başta yeni vücudunu kullanmayı, dik durabilmeyi öğrenmen gerekecek. yürümeyi ve koşmayı, ellerini kullanmayı, ses çıkarmayı ve sözcük oluşturmayı öğreneceksin. yavaş yavaş kendine bakmayı öğreneceksin. burası sakin ve huzurlu. ama orada renkler, duygular ve sesler sürekli üstüne çökecek. hayal bile edilemeyecek kadar çok canlı, bitki ve hayvan göreceksin. burada her şey daima aynı. ama orada her şey hareket halinde. her şey sürekli değişiyor. Dünya'nın zaman nehrine dalacaksın. öğreneceğin ve hissedeceğin pek çok şey olacak. zevk ve korku, neşe ve hayal kırıklığı, hüzün ve merak. karmaşa ve keyifle doluyken nereden geldiğini unutacaksın. büyüyecek, gezecek ve çalışacaksın. belki kendi çocukların hatta torunların olacak. yıllar içinde yaşadığın bu mutlu, hüzünlü, dolu, boş sürekli değişen hayata bir anlam vermeye çalışacaksın. ve yıldızına dönme vakti geldiğinde o tuhaf güzellikteki dünyaya elveda demek zor olabilir"

dün gece yaşamaya bak(2021) filmini izledim..sakin bir film..bir çocuğa anlatır gibi anlatıyor hikayesini..bence güzeldi, lakin yukarıdaki bölüm ayrı hoşuma gitti. gecenin sakinliğinde duymak iyi geldi işte.. filmde dayısı tarafından çocuğa okunan bir çocuk kitabından (star child- claire a. nivola ) bu bölüm..burada da bulunsun istedim..bazı çocuk kitapları ne kadar büyüklere göre..büyüdükçe uzaklaştığımız o çocukluk gezegenimizden bir esinti gibi geldi işte..ha tabi tam burada küçük prensin kulaklarını da çınlatmadan geçmeyelim ki kalbimizde yeri ayrıdır..

büyüdük mü sahi..bedenler yılların ve yolların seyrinde halden hale geçiyor da ruh aynı kalp aynı sanki..sadece hatıraların katmanlaştırması ile büyümekten ziyade boyut kazanıyor gibi geliyor bana..bir tohumun büyümesi gibi değil, bir hamurun açılıp tekrar üstüne katlanması tekrar açılıp tekrar katlanması gibi..eskisinden daha katmanlı aynı mayalı hamur parçası..gibi gibi..

bu gece sanırım dolunay..yani ruhumun o gümüşi ışıkla yıkanacağı yaz dolunaylarından ilki..yaz dolunayları daha başka..terasta oturup saatlerce güneşlenir gibi aylanmak o nur gibi beyaz akışın hücrelerime kadar sinmesini hissetmek ayrı bir keyif..şifasına inanırım..yok hayır son moda bilgilerden değil bu çoook eski çocukluğumdan belki daha da evvelinden kalma bir bilgi..doğrusu eğrisi tartışmaya kapalı :)) ailemin kadınlarından gelen bir bilgi..bazı şeyler kelimeye sığamayacak kadar başka..haldir sadece..

dünyanın zaman nehrindeyiz hep beraber ve üzerimize yağan bunca şeyin arasında elden ele uzattığımız bir " burdayım, görüyorum, duyuyorum seni" duygusu var..ve biz buna ihtiyaç duyuyoruz, bu görünmeyen bağla beslenmeye..varlığımızın şahitliğine..

sel suyunun akmasıyla bir ırmağın akması arasındaki fark gibi sanki..biri yatağında yerinde sakin ve sakinleştiren bir varoluş haliyken diğeri mekanı olmayan alanda kaos ve dehşet..biri inayet biri cinayet..günlük hayatın akışını sel suyuna dönmekten belki bu bağlar kurtarır biraz da olsa..nasip..

böyle geldi aktı bugün..

ha bu arada teyzeciğim yani Özge'nin annesi olan sevgili teyzeciğim, öpüyorum ellerinden..sizin gibi zarif bir hanımefendinin bu serinin okuyucu ekibinde olduğunu bilmek de ayrı güzel..çok sevgiler..

gerek gezdiklerini, gördüklerini gerek hayatın içinden geçerken fark ettiklerini, düşündüklerini ve hissettiklerini paylaşan sevgili blogdaşlarım size de sarıldım..nefes oluyorsunuz..bilin yani :))

sevgili okur sen zaten olmasan olmaz..sen de bunu bil..:))

ay duygusala mı bağladım nedir..hep bu dolunaydan bunlar :))))



Yorumlar

  1. Biz de sarıldık taa uzaklardan, iyi ki katıldınız aramıza, varolun...

    YanıtlaSil
  2. Ne güzel yazıyorsunuz. Ellerinize sağlık

    YanıtlaSil
  3. Hepimiz duygusalız bu aralar. Ya da epeyden beri... Kaleminize sağlık.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. duygusal olmayı seviyorum aslında..hatta ağlamayı da..çok teşekkürler çok sevgiler :)

      Sil
  4. Bugün annemin niyet ederek ektiği tohumunun büyüyüşünü, halden hale geçen bedeninin yolculuğa kuvvetle devamını, dolunayda tamamlanışı ve bu yazıda ona seslenişteki kucak dolusu sevgiyi yaşadık hissettik şahit olduk oluyoruz..yazdım çizdim bende..Varoluşun her halinde ne mutlu ki insana dair kıymetli ne varsa bu zorlu yaşam yolculuğunda kalbimizde mücevher gibi taşıyor taşırkende burdan gelen parlak görünmez ışık bağlarla birbirimize destek oluyoruz. Kocaman sarıldık, iyi ki varsınız ve yazıyorsunuz siz ve tüm blog yazarları çok teşekkürler...Artık annemi de tut tutabilirsen :))))

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Ah bu arada ekibe dahil olmaktan duyduğu gururu sevinci ve size sevgilerini eklemeyi unutmuşum uyardı öpüyormuş kocaman:)

      Sil
    2. Bu yorum yazar tarafından silindi.

      Sil
    3. Tomris teyzecime ve sana çok sevgi çok selam çok öpücük..:))

      Sil
  5. Okuyorum, sessizce hepinizi okuyorum...çok güzelsiniz hepiniz..

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. demek buralardasın da sesi çıkmayanlardansın..peki.. :) çok teşekkürler

      Sil
  6. —Olric, blog yazısını okudum içimde bir ırmak çağlamaya başladı sanki. Hani bazen bir yazı okursun kelimeler usulca süzülür ama yüreğinde bir dalga bırakır ya öyle işte. Kahvemi aldım elime ama soğudu yine, hay aksi. Ne dersin, bu yazının büyüsü nerede saklı?

    -Efendim, kahve soğur da yürek soğumaz ona bak sen. Yazının büyüsü mü dedin? Bence o zaman nehri muhabbetinde bir sır var. O ırmak dedikleri sahiden içimizde mi akıyor yoksa sadece laf mı ediyoruz?

    -Vay, Olric, daha baştan iğneyi batırdın Ama dur yazının o parçasını masaya yatırayım birlikte eşeleyelim.

    dünyanın zaman nehrindeyiz hep beraber ve üzerimize yağan bunca şeyin arasında elden ele uzattığımız bir “ burdayım, görüyorum, duyuyorum seni” duygusu var..ve biz buna ihtiyaç duyuyoruz, bu görünmeyen bağla beslenmeye..varlığımızın şahitliğine..

    sel suyunun akmasıyla bir ırmağın akması arasındaki fark gibi sanki..biri yatağında yerinde sakin ve sakinleştiren bir varoluş haliyken diğeri mekanı olmayan alanda kaos ve dehşet..biri inayet biri cinayet..günlük hayatın akışını sel suyuna dönmekten belki bu bağlar kurtarır biraz da olsa..nasip..

    böyle geldi aktı bugün..

    -Olric, şu sel suyuyla ırmak meselesi sanki hayatın ta kendisi. Bir yanda kaos ve telaş, öte yanda sükunet ve muhabbet. Sence bu yazının kalbi burada mı atıyor ne dersin?

    -Efendim, kalp dedin muhabbet dedin güzel ama bak sel suyu kolay durulmaz. Hayatın gürültüsü içindeki o taşkınlık, bir bakmışsın her şeyi yutmuş. Yazı diyor ya, burdayım, görüyorum, duyuyorum seni diye, işte o selin içinde bir can simidi gibi. Sence bu can simidi ne kadar tutar? Herkes yakalar mı bunu?

    -Haklısın Olric, herkes yakalayamayabilir. Ama o burdayım duygusu bir anlık da olsa, seli durdurur gibi. Mesela bir dostla iki laf etmek bir dolunayda gökyüzüne bakmak yazıda bunu anlatıyor bence o küçük anlar ırmağa çeviriyor hayatı. Sence bu mu yazının sırrı?

    -Kurnazsın efendim dolunayı da kattın araya ama sır bence o kadar basit değil. O bağlar o muhabbet sağlam olacak günlük koşturmaca bildirimler ile iş güç… Sel suyu gibi yutar insanı. Sen o ırmağı bulmak için ne yapıyorsun söyle bakalım? Kahve fincanında mı arıyorsun sükuneti yoksa başka bir numaran mı var?

    -Haha, Olric, fincanımda olsa soğuk kahve içmezdim herhalde bence o ırmak küçük şeylerde saklı. Yazının teyzeye selamı, okura sarılışı, blogdaşlarla muhabbeti bunlar o bağlar işte. Bir selam bir gülümseme bir yazı sence bu yetermi yoksa daha büyük şeylermi lazım?

    -Efendim, büyük laflar kulağa hoş ama çoğu zaman boş. Bu yazının güzelliği de o küçük şeyleri büyülüyor. Selamlaşmalar az sonra dolunaydan bahseder bir çocuk kitabından alıntı yapar hepsi o bağların birer düğümü. Ama sorum şu. Sen o bağı sahiden tutuyor musun, yoksa yazarken mi hatırlıyorsun? Hadi, itiraf et

    -Vay be, Olric bingo yani, tamam bazen elimden kayıyor o bağlar ikabul amabu yazı gibi şeyler, o ırmağın sesini hatırlatıyor. Bir an durup nefes alıyorum bir bakıyorum muhabbet geri gelmiş. Sence bu, tutunmak değil mi?

    -Tutunmak dedin, efendim, hadi bakalım tutunmak iş ama yetmez o bağı başkasına da uzatmak lazım. Yazı bunu yapıyor teyzeye, okura, blogdaşlara sarılıyor. Sen Peki? İpini uzatıyor musun, yoksa sadece kayığında mı duruyor?

    -Haha, olric, yine inceden bir dokundurma var. Tamam, ipimi uzatıyorum bak bu yorumu yazıyorum buyazı bir ip uzatmış ben de tutundum. Şimdi sende sıra olric, ne diyorsun, bu yazının en güzel yanı ne?

    -Efendim, en güzel yanı şu samşmi sanki bir dostla kahve içip dertleşir gibi. Sel suyuyla ırmağı, dolunaylı muhabbeti bir araya getiriyor ve o burdayım duygusu hahişte, kalbin attığı yer. Sen de bunu hissettin mi, efendim?

    Wesselam

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Bu blogdaki popüler yayınlar

yazmak meselesi

hzr-2

hzr-16