kendi kendine..
Dizüstü bilgisayarın sol alt köşesinde hava sıcaklığı derecesi (saat 17.20 itibarıyla 30 santigrat derece), yanında da bir uyarı yazıyor ; " sıcak günler geliyor " boş boş bakıyorum yazıya..
sevemedim bu halini istanbulumun..yani nemli yapış yapış sıcağıyla yazın bu aylarını..hantal bir vücut gibi yığılıp kalmış üzerimize..belki sevemediğimden daha zor geliyor belki tersi..lakin elim kolum aklım fikrim hep mavi ekran..hoş bu terimde güncelliğini hatta varlığını yitiriyor..mavi ekran çıkmayacakmış artık okumuşsunuzdur...kitaplarımı okumak, yazılarımı yazmak evin içinde ve ya dışında elzem olanlar harici yapsam çok da iyi olur işleri yapmak, hatta düşünmek nasıl bir ay yürüyüşü kıvamında anlatamam..bahar insanıyım ben, ilk olur son olur ama bahar olsun..bir çınar ağacı gölgesinde sonbahar gelene kadar otursam kalsam kimse ilişmese ne güzel olur dedim kendime geçen gün..sonra kendim kenime cevap da verdim ama ne dedim hatırlamıyorum..belki de kulak ardı ettim :) ya da kendime bile yarım ağız konuşmuş olabilirim..:))
şöyle bir şeyler yazmışım bir kenara taaa pandemi zamanı;
" evinde kaybolmuş bir kadın..evinde kaybolmak..insan üç odalı bir evde kaybolur mu..mutfak lavabosundan aşağıya akıp giden ömründen..eşyaların arasına sıkışan bir bekleme, bir hayat kurgusu..salonda kimsenin unutmadığı günlerin anıları duvardan duvara sinmiş koku..yılgın bir bakışdan kalan çamursu izler..insandan geriye hep mi kir ve döküntü kalır..bu kalanları toplasak insanın nesine ulaşırız..kadın hayalleriyle yerleri siliyor..bir kaç umut ve sevinç ile camları parlatıyor..uzun ve karamsar bir kışa temiz bırakıyor ömrünü..kimseye söyleyecek bir sözü yoksa susmak niye zor gelir insana.."
böyle başlamışım kalmış, o günlerin ikliminde ne haldeyse düşüncelerim varın siz anlayın..cep telefonumun fotoğraflar arşivinde dolaşırken geçen yaz çekilmiş bir fotoğrafımı gördüm..mutlu görünüyorum hatta beğendim( kendi fotoğraflarına bakmayı sevmeyen biri için bu çok büyük bir beğeni) dedim ki yine kendi kendime galiba geçen yaz daha mutluymuşum..sonra düşündüm neler olup bittiğini yok dedim bugün kadar mutlu/mutsuz karışık bir orandaymış..ama niyeyse her geçen gün daha sıcak ve mutuz, zor, kaos günlere mi gidiyoruz hissi başımıza bit gibi yerleşti..kim nasıl temizler bunları şimdi kafadan..yukardaki nottan benim anladığım 'bunalım' ama şimdi dönüp baktığımda aslında hiç de fena geçmedi o zamanlar dediğim bile oluyor..
o hesap günü huzura vardığımda valla rabbim o kadar süre verdin ben kendimi o süre içinde o kadar çektim, söktüm ,dağıttım, topladım kurcaladım ama çözemedim, şimdi sana bozuk bir eşya gibi getirdim kendimi..diye başlayıp sohbet etmek isterdim..bunu düşünerek uyandım öğlen uzandığım yerde şekerleme kıvamı uykumdan..
bu yazıya başlamadan önce antik kent ziyaretini yazan sevgili blogdaşımı okurken ben de kelimelerin cümlelerin arasında aynı suskunlukla dolaşmayı seviyorum diye düşünmüş başka bir kıvamda yazılacak bir yazıya hazır hissetmiştim..ama böyle oldu :)) anlamadım neden..
şimdi gidip soğuk vişne suyu içip kendime yine bir şeyler söyleyeyim :)
belki yine gelir buralarda yaz sayıklaması yaparım, bilemiyorum sevgili okur..
sen dikkat et bak uyarıyorlar sıcak günler geliyormuş !
''Zamanların en iyisiydi, zamanların en kötüsüydü, hem akıl çağıydı, hem aptallık, hem inanç devriydi, hem de kuşku, aydınlık mevsimiydi, karanlık mevsimiydi, hem umut baharı, hem de umutsuzluk kışıydı, hem her şeyimiz vardi, hem hiçbir şeyimiz yoktu, hepimiz ya doğruca cennete gidecektik ya da tam öteki yana-sözün kısası, şimdikine öylesine yakın bir dönemdi ki, kimi yaygaracı otoriteler bu dönemin, iyi ya da kötü fark etmez, sadece 'daha' sözcüğü kullanılarak diğerleriyle karşılaştırılabileceğini iddia ederdi.'' Charles Dickens İki Şehrin Hikayesi- Bu sabah yürüyüşümde dinledim bu paragrafı şimdi uzun bir ara sonra uğradığım bloğunda yazını okuyunca aklıma düştü tekrar.. O zaman DAHA mı mutluyduk? şimdi de aslında iyiyiz de anın kıymetini bilemiyorsak yarın bugünü arayacak mıyız DAHA larla? bende dolaşır oldum buralarda pandemi sonrası.. Sadece anlamaya gelmiş bir nesil gibiyiz anlamlandıramadığımız onca şey olurken içimizi ara ara ortaya döküp bakmak tartmak kıymetli.. Birimizin içinden geldiği gibi yazdığında ,diğerleri orda ifade edemediklerini buluyor ya hesapta yokken dökülenler hep kıymetli bu yüzden.. Selamsız girdim içeri ama ne iyi geldin; bu ton içimdeki tonla rezone etti..Eyvallah diyerek vişne suyunun kenarına tokuşturuyorum soğuk erik çayımı ..
YanıtlaSilSevgili Özgecim,
SilDickens'ın bu giriş cümlesi işte tam da atmosfere yayılmış bir gaz gibi zamana geniş geniş yayıldığı için etkiliyor bizi belki de..hangi döneme giydirsen yakışan bir kıyafet gibi..dediğin çok kıymetli geldi "anlamaya gelmiş bir nesil" olmak fikri..hani bir kitabın sonuna yaklaşırken düğümler iyice artık çözülmeye yakınken her şey üst üste yığılıyorken bize düşen bunca şeyin anlamını düşünüp sonuca bağlamak mı, bu mu düştü payımıza?kişi olarak kendi hayatımıza da yedi nesil önceki atamızdan daha başka bakmak zorunda mı kaldık..sorular çoğalıyor velhasıl düşündükçe/düştükçe..
selamın kalbi zaten kelimeye muhtaç değil aldım baş üstüne ettim :).
soğuk erik çayına eşlik ederek ortaya dökülenlere beraber bakmak büyük keyif benim için..selam ve sevgi ile sarıldım..
Gece iyiden iyiye çöktü. Cam kenarındaki koltuğuma yerleştim. Pencere açık sineklik örtülü. Bu yaz sıcaklarında kalorifer peteklerini sehpa gibi kullanıyorum üstünde bir şişe soda ve kül tablası. Şu vişne suyunu uzatsana vişne sodaya bayılırım safi serinlik şimdiden teşekkürler. Dışarının sesi yok, kulağımda kulaklık Sezen Aksu’nun son albümünü dinliyorum çok beğenmesem de eskinin hatırına, belki bir şey yakalarım umuduyla henüz o tınıyı bulamadım
YanıtlaSilİnsan da öyle değil mi? Kulaklarımız eski sezeni arıyor o tanıdık sesi o içimizi titreten tınıyı. Bir fotoğraf çekiyoruz sonra dönüp bakıp “Eskiden daha mutluydum” deyip kesip atıveriyoruz tıpkı senin geçen yazki fotoğrafına bakıp “Ne kadar mutluymuşum” demen gibi. O eski fotoğraflara bakıp “Ne kadar gençmişim, ne kadar mutluymuşum” demeyen yok gibi. Sanki her bir kare sadece o anı değil o anın hissettirdiği her şeyi saklıyor baktıkça insan hem gülümsüyor hem de içinde bir yer hafif buruluyor. Yaşlanıyor muyuz bilmem ama galiba biraz büyüyoruz, biraz da kendimizi yeniden keşfediyoruz değil mi? Ben şöyle düşünüyorum yaşlanmak sadece takvimle ilgili değil bazenbir anıya dalıp gidişlerimiz o anıları cilalayıp bugüne taşıyışlarımız aslında yaşadığımızı gösteriyor. Fotoğraflardaki o “genç” ya da “mutlu” halimiz belki de sadece o anın değil bugünden bakarken kendimize verdiğimiz bir hediye
Ama işte o fotoğraflara dalıp giderken bazen bugüne haksızlık ediyoruz sanki. Mevlana ne güzel demiş “Dünle beraber gitti cancağızım, ne kadar söz varsa düne ait / Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.”
Otur karşıma, hadi doldur kendine de bir vişne soda, anlat o çınar ağacını, suskun ve sessiz o ağacı ve gölgesindeki sayıklamalarını
Not1
Rahmetli kayınpederim bu yapış yapış yaz sıcaklarına yorumun şöyleydi “Parayla sıcaktan zarar gelmez” der gülerdi
Not2
Çok teşekkürler
Vesselam
bugüne haksızlık etmeyen var mı bilmiyorum :) zaten "bugünde yaşamak" mesele değil mi? ne kadar güzel anlattınız olan bitenin hikayesindeki detayları..evet bir fotoğrafın üzerinden taşınan çok şey var ve hepsi hayatın büyük hikayesinin cümle cümle parçaları..madem konu açıldı sezenin yeni albümü üzerinden yapılan haksızlığa burada da değineyim..tabi ki dünkü sezeni arayan kulaklar bunu bulamadı ama dünkü kulaklar değil dinleyen, biz kendi geçmişimizi bize taze haliyle sunan her şeye meftunuz ama bugüne açık kalmıyor işte o zaman kapı..adı aynı içi başka kişileriz ve dünya da öyle..neyse bu konu uzar ve bir yazıya döner belki :) vişne soda çook iyi olur ki severim..buyurun hep beraber afiyet olsun. :)
Silrahmetli kayınpederinize hak veriyorum zira büyükler hep sonunda haklı çıkıyorlar:) rahmet olsun hepsinin aziz ruhuna.
ve ben teşekkür ederim :)
çok sevgi çok selam ve hürmet.
ne güzel yazıyorsun.yaz günü yaz ,kış günü yaz:) okuyalım serinleyelim,okuyalım içimiz ısınsın.
YanıtlaSil:) eyvallah Ayşecim
Sil