Kayıtlar

Ocak, 2020 tarihine ait yayınlar gösteriliyor

13

Sütlü kahvemiz ile temiz ve soğuk bir sabaha başlarken aklımızdan neler neler geçiyor. Varlığından keyif alma halini düşünüyorum yine. Çocuklarda var bu galiba net gözlemleyebileceğimiz. Yalın olarak kendi halini yaşayabilen bir çocuk bu keyfi güzel yaşıyor ve hatta hissettiriyor çevresine tabi rikkatli bir gözlemciyseniz. Böyle bir hal için ne gerekli. İnsanın kovuğuna sığınıp kendiliğini yaşması bir adım bir temel sadece. Orda kalmak değil mesele. İnsan diğer insanlarla kurduğu canlı münasebetler ilişkiler ile varlığının keyfini coşkusunu güzelliğini yaşayabiliyor ancak. Çünkü bizim birbirimizde kalan böyle bir bağımız var.Yaradılıştan. Kutsal, görünmüyor değil görme niyetiyle yapılacak eylemlere bağlı bir üst algılayış haline ayan oluyor. Değişen çevre bilgi ya da durum değil, mertebeniz, yaşananlara insanlara bakış mertebeniz. Bu da olgunlaşmayla ilgili ama elmanın dalda durarak olgunlaşması gibi değil. Meşakkatli yolculuklar eylemler gerektiriyor. Malum bütün hikayelerde masa...

12

"Dışardan dikkatini dağıtacak hiçbir şey kalmayınca sonunda kendi varliğindan keyif almaya başladı. Ve bu duyguyu fevkalade buldu."   Koku filminden bir alıntı. İnsanın kendi varlığından keyif alması. Kulağa ne kadar hoş ve anlamlı gelse de yeterince anlayabildiğimizi düşünmüyorum. Biz modern toplum insanları keyif veren maddeler, olaylar durumlar akınına maruz bırakılarak bu duygunun dış kaynaklı olurluğuna, ancak dışarıdan bulunacağına inandırılmış zavallılarız. Asla içeriye bakma. Asla kendine bakma diyemeyeceği için ,kendine bak, kendini bul, kendini tanı söylemlerini içini boşaltarak ve gerçek manasından çok uzak yerlere fırlatıp üzerimize sahte "anlam arayışı" guruları boca ederek konuyu saptırmanın kolay yolunu da bulmuşlar. Kimler mi? Kimin bu durumdan çıkarı varsa.. Kendi varliğindan keyif almak, var olmanın güzelliği. Bunu kendi mağrana, kovuğuna, siper yerine kapanıp tüm dikkat dağıtıcılardan seslerden görüntülerden güzel yada çirkin bulduğun herşeyde...

11

O sabah yerinden kalkamadı. Bacağı kımıldamadı bile. Güneş odasına tülün ve perdenin ardından tüm gücüyle sızıyordu. Konuşamadı. Eli telefona uzanamadı. Gün öğleni mi bulmuştu. Kış güneşi parlak olur sabahları insanın gözüne girer ve bu onu hep rahatsız eder. Biliyor bunları ve düşünüyor. sadece düşünebiliyor. Bedeninde bir acı var mı diye yokluyor ruhuyla. Duyuları hiç bir cevap vermiyor. Kol kımıldamıyor. Bacak hareket etmiyor. Ağzını açamıyor. Oysa aklı yerinde. Rüya mı? Kabus? Hayır değil. Alt kattaki ailenin sesleri her zamanki düzende akıyor. Kadının sesi, kapıların açılıp kapanması, çocukların okula gitme telaşı.Sonra başlayan müzik. Her gün başka bi tarz dinliyor kadın. Bazen beğeniyor onun dinlediği müzikleri bazen hiç hoşlanmıyor. Kendi de şu anda kalkmış yüzünü yıkamış kahvaltısını hazırlıyor olmalıydı. Evet seslerin düşündürdüğü akış bu. Kendi koptuğu akış...  Telefona bir uzanabilse. Sesi çıkıyor ama ağzı oynamıyor. Nasıl olcak. Gündeliğe gelen kadının günü mü bugün. ...

10

Bir fincan sert kahve iyi gelir şimdi. Zencefilli tarçınlı kurabiye taze pişmiş. Bütün ev tarçının ve zencefilin sıcak kokusu ile sarıp sarmalanmış. Kahvenin yanına bir kaç kurabiye. Evin sessizliğine bir tutam klasik müzik iyi olur. Ruhunu okşayan melodilerle insan müzik için şükretmeye başlıyor. Evet işte şimdi yazmaya başlayabilirim. Yeşil mürekkepli dolma kalemini ve çok beğendiği pudra rengi kağıtlarını yazı masasına koydu. Penceresinden gölün sakin yüzeyine, soluk mavisine ve üstünde uçuşan bir grub kuşun hareketlerindeki neşeli uyuma baktı..Kahvesinden bir yudum içti, bir ısırık kurabiye..Ağzında dağılan tadın gittiği kıvrımları takibe aldı kısa bir müddet. Müzikle uyumu bu tadın dağılışı ve bu kokular..Kağıt, mürekkep,kahve, tarçın, zencefil...Tüm benliğini sarmalayan duyusal aleme bıraktı bilincini.Gözlerini kapattığında gördüğü renkleri tuvale yansıtabilcek bir ressam olmadığına hayıflandı. Ama işte kelimeler vardı. Elleri buna vasıta olacak kalem yazacak ve ortaya o anlatılm...

9

Elindeki metreyi sıkı sıkı tuttarak annesine çevirdi yüzünü. Kocaman gözlerine tezat küçük ağzını sımsıkı kapatmış inatcı bir yüz ifadesiyle baktı. Küçük bir erkek çocuğunun elinde metre görmek seni şaşırtmadı tabi biliyordun ki çocukların elinde mümkünse tehlikeli ve ilginç olan her eşyayı görmek olasıdır. Kolay mı üç evlat dört torun geçti hayanın tam oratsından. Minibüs yolun bütün çukurlarını kıvrımarını tümseklerini içeriye taşıyarak hızla gidiyor ve camlar çamur kaplı. İneceğin yeri bilmiyorsun kaçırma telaşı var içinde biraz da geç mi kaldın acaba. Saat kaç ? Kimsenin kolunda saat yok elinde telefonu olan bir gence sorsan.Metreye takılıyor yine gözlerin. Sarı metal şerit metre. Onun elindeydi. Hayır bu küçük odaya istediğiniz yatak odası sığardı bak işte ölçmüş biçmiş hesaplamış. İnatcı yeşil gözleri. Bu çocuk gibi sımsıkı kapatırdı ağzını o anlarda. Hiç bir zaman o odaya o yatak odası sığmadı. Çünkü o gitti. Sen başka bir sokağa saptın. Kısacık bir an ömrünce geçti zamanlı ...

8

Cama yapışmış beyaz ufak titrek kuş tüyüne baktı. Soğuk rüzgarın zaman zaman haşinleşen esişiyle nasıl titreştiğini izledi. Mesela dedi bunu görmeyi hikaye edebilen insanlar var. Sonra döndü elindeki burcu burcu bergamut kokan çayı yudumlayarak olduğu yerde durdu. Camdaki tüy tam arkasında omuz hizasında sanki kazağına ilişmiş gibi diye düşünüm. Hayatta bazı boşluklar vardır ve talihin diyelim istersen seni o boşluğa doğru götürür. Orası senindir çünkü. Bütün o kalabalığın akışın içinde sana ayrılmış gibi bu boşlukları senin doldurman gerekiyordur. Bu bir park yeri ,bir bilet , bir atama, bir görev, bir hikaye, bir eş, bir bir... işte sırala. Kalabalıkların durup baktığı ve nasıl olur dediği bir talih. Oysa senin oraya yürümen ve orayı doldurman gereklidir. Bu senindir. Sonrası da sana aittir. Talih mi değil mi çoook sonra karar vermek mümkün. Kalabalıklar hep acele eder. Yağmur başladı. Camdaki küçük tüy kaybolmuştu. Elimdeki fincanın pürüzsüz yüzeyinde parmaklarım gezindi. Bu doku...

7

Herkes yanımda üzüldüğünü saklamak için çok fazla çaba gösteriyor ve bu beni daha çok üzüyor. Kimseye yük olmadan atlatamayacağım bir hastalık bu biliyorum. Kendime yüküm ayrı. Kanser olmak diye bir şey vardı biliyordum. Bunca yıldır işine gücüne bakan düzgünce bir hayat yaşayan sıradan bir adamım. İşim gücüm kendi seçimim. Mutlu olduğum yerde ve zamanda çalışmak beni hep mutlu etti. Pazardan yorgun üşümüş acıkmış bazen bitkin ve bıkkın döndüğüm günler yine de nispeten az olurdu. Seviyordum ticareti. Anlattım ya sana yeğenim daha ilkokulda köyde başladım şeker satarak. İstanbulda tutundum. İstanbul beni tutmuş mu hiç bakmadım. Dışarda olmak kendi ufak tezgahında olmak..İnsanlar gelip geçer önünden. Gelir bir çorap alır. Sen sanki hizmetin en hasını yapmış gibi sevinince şaşırır... Şaşırsın. Ben dünyanın tozuna değil yürüyen ayaklarına baktım. Yaş bu yaş elbet bir şey bulacak normal tabi. İsterdim ki gideyim bir odaya uyuyorum diyeyim çekeyim bütün yükünü bu hastalığın bitireyim öyle çı...

6

Şu şalı versene üşüdüm..Ne güzel hava açtı oturalım biraz şöyle denize karşı diye koşarak geledik ama üşüyorum içerde bile. Sahlepler de nerde kaldı. Burası güzel bir cafe oldu tam denize nazır. Küçük ama içiçe değil. Sen beğendin mi? Ha ne diyordum, evet artık ben de kitap yazıyorum. Aa baktım kalemi elinde tutan kiyap yazıyor instagram takipçilerine satsa yeter diye mi güveniyorlar bilmem. Hep de aynı şeyler okumadan biliyorum içindekini..Ne var ki kendi hayatını oturup suyunu sıkıp sıkıp astığın sonra çıkarıp tekrar suya attığın çamaşır gibi anlatmakda. Asıl iş mesela başkası olabilir misin demi yani? Mesela bak şu adam her sabah dükkanı tam bu saatte açar, öyle sıradan bir tip. Ne olabilir ki hayatında işte sıradan bir çiçekci dersin. Sabahın en erken açılan dükkanı onundur. Tipine baksan çiçekci demezsin, şöyle kocaman cüssesiyle değil mi yani.. Her gün bir mektup gelir bu adama biliyor musun? Nasıl mı biliyorum? Bir iki tesadüfden sonra dikkat ettim izledim geldim oturdum bu ca...

5

Orkidelerin açma zamanı, güllere daha var. Soğuk bir mevsimin orta yerinde sıcak kelimelerin kuytusuna sığınıp yaralarını pansuman etmeye çalışanlara inat keskin hatta parçalama etkisi yüksek laflarını orta yere fırlatıp kaçanlar daha da arttı.Neden sorusu havada buz kristallerinde yazılı kalsa ne olacak ki. Her şey eriyor. Her şey buharlaşıyor. Görecek ne kaldı bilmiyorum. Herşeyi birbirimize gösterdik. Bir gizemi olsun istiyoruz sonra hayatın. Büyülerin esrarlı işlerin peşinden koşmalarımızın nedeni bu olabilir mi. Büyülenen değil büyü yapan olmak istiyor büyük bir kısım. Yani öyle zanediyor. Asıl açlık ise onu bu alemden bildiği her türlü alemden koparacak bir büyülenme hali oysa. Dibini bulmadan olmaz ey dünyalı. Dünyanın da dibini bulmadan olmaz...Sen tüm söylemlere inat düşmelere doyma daha da dibine düş ki gerçek bir nerde olduğunu bilme hali yaşa. Dibi var mıdır. Herkese göre farklıdır eminim o dibler. Nerde kafan dank ediyorsa orada kal biraz. Geçen gün yolunu bulmak istiyo...

4

Hani bazı zamanlar soruyorsun ya " ne işe yarayacak bu kadar çaba " diye. Kendinin en iyi haline ulaşma çabandan bahsediyorsun..Sonra yılgınlık yorgunluk basıyor diyorsun. Nereye varcağım ki diye sorular ayağına takılıyor hani. Tek bir hücrede meydana gelen değişimler koca bedeni yıkabildiği gibi hayat ve umut kaynağı da olabiliyor. Bunu biliyorsun. Tek bir insan olarak senin ufacık adımların büyük insanlık yürüyüşünün parçası.  Senin iyi halin toplumun ve ya zamanın kötü hallerine yenilmez hatta belki direnç kaynağı olur dünyanın. Dahası var. Artık bilimsel araştırmalar da kadim ilmin söylediğini fısıldamaya başladı. Senin kendi hayatında yaptığın olumlu veya olumsuz her şey davranış, düşünce,deneyim senin nesline de etki ediyor. Hal bulaşıcıdır, etki eder diğer kişilerin haline. Bunları da biliyorsun. Ya durmak düşmenin başlangıcıdır. Durmamak bile bir eylemdir olumluya ilerlemeye doğru. Niye vazgeçesin o zaman. Onu da yapmazsan ne yapmaya geldin ki? Kötü olmamak d...

3

Önümde yürüyen adamın kalın bir palto ile örtülü hafif eğik omuzlarını izlemekten sıkıldım. Biraz daha hızlı yürüyüp önüne geçsem. Elimdeki çanta ve poşetler olmasa böyle yavaş yürümek sorun değil aslında. Acelem yok. Herkesin yetişmesi gereken bir yer yoktur. Benim yok. Elimdeki yük ağır ve kollarım ağrımaya başladı. Yol sıralı tek geçişe izin verecek kadar dar. Buna kaldırım mı diyorlar sizin orda. Haa..Bizim ki sırattan hallice. Ah be adam böyle yürümenin sebebi var diye düşünüp sana içimden saygı, hürmet, anlayış dolu hislerle bakıyorum ama bu bakışım gittikçe bulanıklaşıyor. Keşke durup ardına bakıp bana yol verse. Ben hep beklerim ki anlaşılayım. Farkedileyim. Bunun için hiç bir şey yapmam. Ukalaca gelir kendini belli etmek. Bana bak demek. Ben burdayım demek. Ben bunu istiyorum demek. Yok olmaz ben bunları söyleyecek kadar aciz miyim? Aciz miyim?. Acizim. Ama burnumu düşüremem. Kendi halimce giderim. Farketsinler canım ne halde olduğum belli değil mi? Söylediğin laf yere düşe...

2

Yürürken başımı kaldırır bakarım göklere sık sık. Görmekle hissetmek, nefesle görmek birleşsin diye. Bu sabah çok temiz bir hava vardı burda. Soğuk, mavi, bulutlu ama güneşi de arada sırada sahneye çıkaran bir gök altında yağmurların temizlediği hava,nefes. Yaşamak için güzel bir gün başladı diye düşündüm. Yaşamak için bir gün daha.. Kızım, kediler hakkında okuduğu şu bilgiyi vermişti; kediler miyavlama sesini sadece insanlara yönelik çıkarırlar. Bilmiyorum doğru bilgi mi ama insanlarla iletişim için özel bir ses kullanıyor olma ihtimalini yüksek buldum.Hatta neredeyse kanuşma haline erişmiş bir iletişim yeteneği var o güzel hayvanların. Özel bir dil geliştirmek için biriyle iletişim kurmayı, kendini anlatmayı çok istiyor çok ihtiyaç duyuyor olmak gerekli diye düşündüm. Yada çok seviyor olmalı. Dert ürettirirmiş devasını. Sonra bir yerden kulağıma çalındı, hayatlarının büyük bir kısmında sıkıntı çekmemiş hiç konfor alanından ya da alıştığı çevreden çıkmamış kendini çeşitli sıkı...

1

Dilediğim gibi oldu. Sakin bir gece..Tantanadan uzak..Yapmacık sevinç gösterileri ile neyi kutladığı üzerinde hiç düşünmeden aynı ortamda toplanmış bulunduğun kişilere nasılda neşeyle ve heyecanla yeni bir yıla hazır olduğunu ispatlama çabası. Birbirini kopyalamış bütün o törenlerin içinde olmak istemediğim için olmadım. İnsan neyi kutlayacağını karar vermeli. Biteni mi geleni mi kutluyorsun? E hep anda kalmaktan dem vuruyor ya söylemler. Evimin sıcaklığında sakinliğinde canım ailemin saf sevgisi ile sadece bir arada ve sağlıklı olmanın şükrü bile kalbimi koskocaman gökyüzüne sığmaz yapıyorken.. İnsan ne istediğini bulmak için mi istemediği yerlerden de geçmek durumunda kalıyor acaba. Vadinin ne kadar yeşil olduğunu başka vadilerde yaptığın kurak yolculuklar mı kulağına fıısldıyor? Hayatımız bir yolculuk sonuçta ve yol hiç bir zaman dümdüz gitmez bu besbelli.  Şimdi hayaller kurup şenliklerde kendinden geçmenin değil eylemenin hareket edip en azından bir adım atmanın za...